Bizim masamız da bol ödüllü kişilerin bir araya geldiği o büyük masalardan. Günaydın Gazetesi’nin ek değil, bağımsız bir gazete olduğu dönem. Günaydın İzmir ekini bin bir emekle hazırlayan ekipten gazeteciler var masada. Eşleriyle birlikte, yazı işlerinden Erkan Karadede, spor servisinden Muhittin Akbel masamızda anımsayabildiklerim.
Masamızdada ödül plaketleri var. Ben de “teşvik ödülleri” kategorisinde Araştırma İnceleme Dalı’nda birincilik ödülü almışım. Erkan Ağabey sayfa sekreterliği dalında aldığı ödüllere bir yenisini eklemiş. Muhittin Akbel de öyle.
O sıralar bu meslekte çalışanların sıkça yaşadığı bir durumla karşı karşıyayız. Gazetenin patronu zora girmiş, en büyük bölge eki Günaydın İzmir’in kapanmasına karar verilmiş. Yaklaşık 40 gazete çalışanı kapının önüne konmuş “kriz” gerekçesiyle.
Ödül töreninin yapıldığı gün, gazetenin İzmir eki kapanalı 10 -15 gün olmuş. Ben de kapı önüne konulan işsiz gazetecilerden biriyim. Eşim de işinden yeni ayrılmış. Yaşanan iç çekişmeler ve huzursuzluklar nedeniyle çok sevdiği Cumhuriyet Gazetesi’nden istifa etmek durumunda kalmış, gazetenin İzmir bürosundaki arkadaşlarıyla birlikte.
İlginç bir gündü. Ben gazetede yayımlanan inceleme araştırma yazım için ödül alırken işsizdim. O gün, meslek yaşamında yedi yılı sigortasız, sendikasız geçen dokuz yılı geride bırakan, istifa ederek gazetesiyle yollarını ayıran eşimin “sarı basın kartı” gelmişti. Tam da ödüllerin dağıtılacağı gün. Ruh halimizi tahmin edin artık.
İşte herkesin yüzünde tebessümlerin dolaştığı, kutlamaların havada uçuştuğu o gece görünenin perde arkası böyle… Masamızda oturan ve ödül alan ayrımsız herkes o sıra işsiz.
Ekin yazı işleri müdürü, ekin kapatılmasından bir hafta önce haber merkezindeki arkadaşlarımızla tek tek görüşmüştü. “Yeniden dönüş”ün işaretini vererek, “Yeni Asır Gazetesi’nde çalışmak isteyen var mı?” diye sormuştu. Haber merkezindeki arkadaşların çoğu, daha iyi koşullar sağladığı için gelmişti Yeni Asır Gazetesi’nden. Günaydın İzmir’de yaklaşık iki yıl kadar çalıştıktan sonra eski “yuvalarına” dönmek zorunda bırakılıyorlardı…
Bugün Türkiye Gazetesi’nin bulunduğu binada bulunan Günaydın İzmir’in yanı sıra aynı grup bünyesindeki Tan, Güneş ve Ekonomik Bülten gazetelerinin çalışanları da işlerini kaybediyordu. O gün için belki yüze yakın insan aynı anda işsizliği yaşıyordu.
Bir gazetede kimler çalışmaz ki… Gazetenin bölge temsilcisi, haber müdürü, yazı işleri müdürü, düzeltmeni, sayfa sekreteri, muhabiri, foto muhabiri, gazetenin santral, ofis görevlisi, yazarı, çizeri, yönetici sekreteri, çaycısı, temizlik görevlileri, şoförleri, dizgicisi, pikajcısı, montajcısı, kameracısı, karanlık odacısı…
İşinden ayırılanların kimi İstanbul’a gitti, kimi daha önce binbir laf ederek, “bir daha hayatta dönmem bu lanet yere” dedikleri “eski yuvalarına” gitti. Mesleğe küsüp işi bırakanlar da oldu, emekli olanlar da. Kimisi de arkalarına güçlü sanayicileri alıp yayımlanan ama ne yazık ki sonradan aynı akibeti yaşayan yeni gazetelere yol aldı. Bir muhabir arkadaşımızın belediyede otobüs şöförü olarak işe başladığını anımsıyorum.
İşsiz kalanların pek çoğu grup bünyesindeki bir gazetenin çaycısı kadar şanslı değildi. Gazetenin temsilcisi, kendisine yakınlığıyla tanınan çaycıyı kısa bir süre sonra temsilcilik görevini üstlendiği kamu haber kurumununda işe başlatmıştı. Neyse ki gazeteci olarak değil… O yıllarda uzun bir süre işsiz kalan gazeteciler arasında da espri konusu olmuştu bu durum.
İstanbul’da Akşam Gazetesi’nde işten çıkarılacakların listesinin, herkesten önce, alacaklarını tahsil etmek isteyen çaycının eline geçtiği haberi bana o dönemleri anımsattı, içimi burkan, daraltan bir sıkıntıyla.
Okulu bitir, kimi yöneticilerin, kerameti kendinden menkul pek çok kişinin kaprisine katlan, kadrosuz, sendikasız, sigortasız, güvencesiz, düşük bir maaşla ama özveriyle, istekle, mesai kavramı olmadan çalış, hayallerin varken öykünün dışında kal ansızın.
Akşam Gazetesi’nde yaşanan 400 kişinin işten çıkarılışı ne ilk ne de son. Eklerin kapanması ne ilk ne son. İşten çıkarılanların kimi meslekten kopacak, kimi yeni çıkarılacağı söylenen gazetenin içinde yer almak için çabalayacak. İlkeler, değerler, birden bire oyunun dışında kalan insanlar için rafa kalkacak.
Büyük olasılıkla İstanbul’da yaşanan ve artçı sarsıntıları İzmir’de hissedilen bu deprem sürecek. Artçı sarsıntıların ulusal gazetelerin bölge eklerinde, bölge gazetelerinde ve yerel gazetelerde süreceği söylentileri çoktan başladı.
Bütün bu kriz söylentileri yine patronların işine yarayacak en çok. Yeni açılacak gazeteler eli mahkum her işi mecburen kabul etmeye hazır muhabirlere, sayfa sekreterlerine “gel” diyecek. Koşullarını beğenmeyenlere ise, “nasıl istersen, sen bilirsin”…
Örgütlü olmanın en azından moral olarak insana güç verdiği bu dönemde “daha örgütlü” olmayı dilerken, bu senaryosu belli, oynayanı belli filmde daha önce rol almış birisi olarak birbirimize “arkataş” olmamız gerektiğini bir kere daha anımsatmak istiyorum.
Şimdi dayanışma, güç birliği yapma zamanı. Nasıl mı olacak?
Bunu da Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi, daha önce damdan düşenlerle bir araya gelip konuşmak lazım… İzmir’de o kadar çok damdan düşen var ki, inanın bu hiç de zor değil…
Category: Köşe yazıları