İlkokul öğretmenim Suna Günar’la söyleşi yapmak nicedir aklımdaydı. Nerede karşılaşsak başımı göğsüne yaslama isteği duyduğum öğretmenimin evinin kapısını uzun uzun çalmama karşın yanıt alamadım.
Öğretmenimi bulamayınca hemen yakınlarında oturan 95 yaşındaki Trilyeli Şehriban Hanım’ın ziyaretine gitmeye karar verdim. İyiki de gitmişim. Kalça kırığı nedeniyle uzun süredir hasta yatan Şehriban Hanım’ın her gün tansiyonunu ölçmeye gelen Ali İhsan Kuman, benden az sonra kapının zilini çaldı. Ali İhsan Bey, yıllardır Şehriban Hanım’ın ve çocuklarını tansiyonlarını ölçer, iğnelerini, pansumanlarını yapar.
Ali İhsan Bey “Bu evin ne çok misafiri vardı bir zamanlar. Nur içinde yatsın, anacığım Edibe öğretmen ne çok severdi Şehriban Hanım’ı” diye iç geçirince konu kendiliğinden Öğretmenler Günü’ne geliverdi.
Ziyaretine gititğim ilkokul öğretmenimi bulamamıştım ama Karacasulular’ın sevgili öğretmenleri Edibe Hanım ve Hüseyin Bey’i tanıma şansını yakalamıştım güzel bir rastlantı sonucu. Hem de oğulları Ali ihsan Bey’den dinleyerek.
Edibe Hanım, Cumhuriyet döneminin ilk öğretmenlerinden. Ali İhsan Kuman, “Selanikli olan annemin annesiyle Zübeyde Hanımlar kapı komşusuymuş. Dedem Veliddin Rıfat da Atatürk’ün okuldan sınıf arkadaşıymış. Balkan Savaşı çıkıp 1912’de Türkiye’ye göç edildiğinde annem daha bebekmiş. Anneannem dikiş dikerek annemi okutmuş. İstanbul’daki Çapa Kız Öğretmen Okulu’nu bitiren annem 1932’de annesiyle Aydın Karacasu’ya geliyor. Ders verince para almak ayıpmış o dönemler” diye anlatmaya başlıyor. Ali İhsan Bey, ardından ekliyor:
“Annem, ‘Ben insanları eğitmek için buradayım’ dermiş. O zaman okullar şimdiki gibi değil ki. Ne yapsak, diye düşünüyor ve kapı kapı dolaşıp para topluyor herkesten. Para alamadığı yerde aileler giysilerini veriyorlar okula gelir olsun diye. O gün Karacasu’nun en zengin ailesinin kapısını da çalıyor. Her tarafı yamalı bir elbise veriyorlar. Annem üzülüyor. O zengin ailenin evinin hemen yanında da, tek başına yaşayan yoksul bir hanımın evi bulunuyor. Annem kendisi zaten ihtiyaçlı olan hanımın evinin önünden geçerken, rahatsız etmemek için kapısını çalmıyor. Hanım, Edibe öğretmenin kapısını çalmadan geçtiğini görünce hemen ardından koşuyor. ‘Edibe öğretmen, biz daha ölmedik’ diyor ve boynunda kefen parası diye sakladığı bir sarı lirayı anneme uzatıyor. Annem göz yaşlarıyla anlatırdı bunları. Karacasu Sevenler İlkokulu ile Karacasu Sevenler Ortaokulu böyle yapılıyor işte.”
Karacasu’da çok sevilen Edibe öğretmen, orada kendisi gibi öğretmen olan Hüseyin Kuman’la tanışır, 1938’de evlenirler ve yaptırdıkları okulda 25 yıl boyunca çocukları eğitirler. Hüseyin Kuman da Balkan Savaşı’na katılmak için köyünden çıkıp giden ve geri dönemeyen Ali Çavuş’un oğludur. İzmir Erkek Muallim Mektebi’nin (Şimdiki İzmir Kız Lisesi) sınavını kazanan, sonra İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nde eğitimine devam eden Hüseyin Kuman okulunu bitirince önce Germencik İlkokulu’na sonra da Karacasu’ya atanıyor.
“Annem de babam da Atatürk İlke ve devrimlerini tanıtmak, yaşatmak için çok uğraştılar” diyor Ali İhsan Kuman, “Annem şapka devriminin yaygınlaşmasına katkıda bulunmak için evdeki çarşaflardan nasıl şapka yaptıklarını anlatır dururdu” diye ekliyor.
İki idealist öğretmen gündüz okulda gece de halk evlerinde okuma yazma öğretir. Beş çocukları olur Kuman ailesinin. Üç çocuğu öğretmen, birisi doktor, birisi sağlıkçı olarak hizmet verirler. Kızları Aydınten Kuman, babasının okuduğu Kız Lisesi’nde lise eğitimini aldıktan sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirir. Parazitoloji dalında yaptığı araştırmalarla dünyanın sayılı bilim kadınlarından birisi olur. 2005’te genç yaşta yaşamını yitirdiğinde öğrenirler ki, kimsesizler yurdunda kalan 21 kız öğrenciyi evlendirmiş, maddi destek sağlamıştır sessizce.
Ali İhsan Bey, “Babam Hüseyin Bey, İstiklal İlkokulu’ndan emekli olduktan sonraki yıllarda da okuluna gitti hep. Cebine üzüm ve leblebi doldurur, ‘Hanım ben okula gidiyorum’ derdi. Öğrencilerine Karacasu’da eğitim verdiği yıllarda da öyle yapardı. Her pazartesi Fırıncı Ahmet Amca ve Helvacı Emin Amca ile anlaşır, kendi maaşından ödediği parayla helva ve sıcak ekmek getirirdi sınıfa. Öğrencileri beslensin diye. Maaşlarını aldılar mı, ayağında ayakkabı olmayan çocuklara gider ayakkabı, giysi alırlardı. Şimdi, çocuklar da öğretmenler de çok şanslı” diyor.
Hüseyin Kuman 1993’te, Edibe Kuman ise 1995’te yaşama veda etmişler. Ardında iyi evlatlar, vatansever öğrenciler ve iyi anılar bırakarak. “Karacasu’da Edibe öğretmenle Hüseyin öğretmeni tanımayan yoktur” derken Ali İhsan Bey’in gözleri doluyor.
“Öğretmenler gelecek nesil sizlerin eseridir” diyen Atatürk’ün sözleri her gün daha da anlam kazanıyor. Edibe ve Hüseyin öğretmen bu gün, okuttukları öğrencilerinin çocuklarını, torunlarını görse ne derdi bilemeyiz elbette. Büyük olasılıkla öğretmenlerin sabrıyla azmeder, bir koca devrimin ilkelerini halkına benimsetmeye çalışan yılmaz insanların edasıyla bu cehalet, bu aymazlık, bu bilgisizlikle de mücadele ederlerdi.
Tüm ekonomik sıkıntılarına karşın, Cumhuriyetin aydınlığında, gençlere önce iyi bir insan ve iyi birer yurttaş olmayı öğreten tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.
—
Fotoğraf, Karacasu Geliştirme ve Eğitim Vakfı Dergisi’nden alınmıştır.
Karacasulu Edibe ve Hüseyin öğretmen
Category: Köşe yazıları