Geçen hafta görüştüğüm bir arkadaşım, aylardır maaş alamadığı işyerinden bezdiğini, sonunda dayanamayıp ayrıldığını anlattı. Son birkaç ay içinde üç işyeri değiştirmişti. Hemen tüm iş yeri sahipleri sözleşmiş gibi aynı şeyleri söylemişti ona: “Asgari ücret alırsın, yemek-yol parası yok, sigortanı şimdi yapamam, basın sektöründe mesai kavramı yoktur. Cumartesi tam gün çalışıyoruz.”
Görüştüğümüz kimi sanayicilerden fabrikalarında üretimin durma noktasına geldiğini, haftada iki ya da üç gün çalışıldığını işitiyorduk. Aynı koşulların basın sektöründe de yaşanmaya başladığını görüyoruz. Son zamanlarda yaygın medyada çalışan kimi gazeteci arkadaşlarımızın iki gün yasal izinine bir gün de zorunlu izin eklenmiş durumda. Ücretlerini yüzde 15 kesintiyle alabiliyor.
Basın sektöründe işten ayrılan arkadaşlarımızdan şansı yaver gidenler, bir kurum ya da kuruluşta basın danışmanı olarak görev bulabiliyor. Çalıştıkları iş yeri kurumsallaşmışsa ne ala. Çoğu zaman kapasitelerinin çok altında işlerde, binbir kaprisle uğraşarak “ekmek parasını” kazanmayı sürdürüyor.
Bu hay huy içinde, “yarın ne olacağız?” endişesiyle görev yapan meslektaşlarımız çoğu zaman “özel haber yapma” isteklerini kaybettiklerini, rutinle idare ettiklerini dile getiriyor. Azalan kadrolar nedeniyle gün içinde haberden habere koşan muhabirler, haberleri derinlemesine araştıracak zaman bulamamaktan, özel haber yapamamaktan yakınıyor. Elbette bir de sosyal bir mesleğin asosyal bireyleri olup çıkmaktan…
İzmir iki gündür, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Konrad Adenauer Vakfı ile birlikte düzenlediği yerel medya seminerlerine ev sahipliği yapıyor. 50. kez düzenlenen seminerde ele alınacak konular “medyada etik değerlerin önemi”, medya okur yazarlığı”, “medya ve hukuk, “yerel medyada planlama ve görsellik”, “medyada dil hataları”, “medyada sağlık haberleinin önemi”, “yerel medyada ekonomi haberciliği” gibi başlıklarla sıralanıyor.
Konular böyle saptansa da soru yanıt bölümünde söz dönüp olaşıp ekonomik krizin basın sektörüne etkilerine geliyor. Yerel medyanın yayımlandıkları bölgede önem taşıdığı, ancak reklam pastasından yeterli payı alamadığından yakınmalar dile getiriliyor.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Kavaklı, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına göre İzmir ve çevresinde 505 dergi ve bülten çıktığını söylüyor. Bu sayının Ege Bölgesi’nde 716’yı bulduğunu ekliyor.
Yerel basında ciddi bir bölünme yaşandığına dikkat çekilen seminerde konuşan Milliyet Gazetesi yazarı Nail Güreli, “Birleşin” diyor. Yerel habercilik yapamayan, bayiye çıkamayan, mesleğine yatırım yapmayan yerel gazetelerin sadece Basın İlan Kurumu’ndan gelecek ilanlarla yaşamasının güç olduğunu vurguluyor. “Birliktelik zor diye vaz mı geçeceğiz?” diye soran Güreli, ” Birleşme kültürü zamanla oluşur, yoksa yakınır yakınır otururuz. Bu gelişmeye aykırı” diye ekliyor.
Yerel medya seminerinde bu yıl ilk kez öğrencilerin sunumlarına da yer veriliyor. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisansütü eğitim alan Ege Telgraf Gazetesi muhabiri Burcu Taner ve İzmir Life Dergisi’nden Deniz Çaba Şen sunum yapacak. Arkadaşlarımızın Afyonkarahisar Üniversitesi’nden Fevzi Arda Ölmez’le birlikte yapacakları sunumlarının konusu “Ege basınındaki yapısal sorunlar ve küresel mali kriz”.
Yerel basında görev yapan iki arkadaşımızın ele alacakları konuyla özellikle yerel gazetelerde görevli muhabirlerin çalışma koşullarına da dikkat çekeceğini düşünüyorum. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 50. kez düzenlediği seminerde dile getirilen yerel medyanın bölünmüşlüğü, bir türlü aşılamayan medya – ticaret – siyaset ilişkisi, reklam pastasındaki adaletsiz dağılım, muhabirine ve kurumuna yatırım yapmayan gazetelerin varlığı, yetişmiş eleman sıkıntısı, yaygın medyanın yerel medya üstündeki ezici baskısı öyle görünüyor ki 51. seminerin de konusunu oluşturacak…
Category: Köşe yazıları