Bayramyeri, adından da anlaşılacağı gibi bir zamanlar dönme dolapların kurulduğu, şekercilerin, baloncuların özetle çocukları eğlendirecek esnafın toplaştığı bir semt olduğu için bu adı almış.
Oysa semt bu adı almadan önce çok uzun yıllar mezarlık olarak kullanılmış. Ben yeni öğrendim, sizinle de paylaşayım. Yaşar Ürük’ün İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıkan İzmir’i İzmir Yapan Adlar kitabından edindiğim bilgiye göre İkiçeşmelik’ten Bayramyeri’ne giden Eşrefpaşa Caddesi’nin eski adı Uluyol, 1930’a kadar yolun iki tarafı da aynı adla anılan mezarlıkmış. Günümüzde Cici Park diye bilinen alanda hala ayakta gördüğümüz serviler de büyük olasılıkla o dönemdeki mezarlıklardan kalma.
1920’lerin ortalarından başlayarak özellikle dini bayramlarda dönme dolap, seyyar salıncaklar getirilen bölge Bayramyeri olarak anılır olmuş. Ancak yapılaşma artınca bayram şenliklerinin yapıldığı yer olma özelliğini kaybetmiş.
İzmir’de Bayramyeri olarak anılan bir başka semt de Namazgah, yani bugün Agora’nın bulunduğu yere yakın olan bölge.

Semtte oturanlar iyi bilir, 1950’li yıllarda inşa edilen Eşrefpaşa Semt Hali, çevre sakinlerinin yaşamında büyük yeri olan bir alış veriş merkeziydi. Hal binasının yerinde bugün, hali yaptıran dönemin belediye başkanı Dr. Selahatin Akçiçek’in adıyla anılan Kültür Merkezi, nikah salonu ve otopark bulunuyor.
Geçenlerde bir iş nedeniyle yolum düştü Bayramyeri’ne. İşimi hallettikten sonra Konak’a, Damlacık’tan yani kestirmeden inmeyi planladım.
Eskiden sürekli bir hareketin olduğu, arabaların, insanların gidip geldiği semt, öylesine sakin, sessiz ve terk edilmiş görünüyordu ki şaşırdım.
Çevredeki esnafla laflayınca bunun sadece benim gözlemim olmadığını anladım. Hal yıkılıp yerine kültür merkezi yapıldıktan sonra alışveriş için gelen semt sakinlerinin ayağı kesilmiş. Artan büyük marketlerle birlikte çevredeki küçük esnaf eski müşterisini çoktan yitirmiş. Bir çoğu dükkanını kapatıp başka semtlere gitmiş.

Esnafın sitemlerini dinleyip, Saat Kulesi’ne doğru ilerledim. Çocukluğumda genellikle çalışmayan saati, şimdi zamanı doğru olarak gösteriyordu.
Yaş kırkı geçince eskileri düşünmeden edemiyor insan. Yazımın başında da dediğim gibi, hafta için Halit Bey’de okuyan bizler için bir oyun alanı olan Semt Hali’nin girişi pazar günleri tam bir cümbüş yerine dönerdi.
1960’lardan beri kurulduğu söylenen Eşrefpaşa Pazaryeri, İkiçeşmelik Caddesi’ne kadar uzanır ve İzmir’in en büyük pazarlarından birisidir. Kültür Merkezi’nin yapımından sonra pazar alanı biraz kırpılsa da bugün de hala eski önemini koruyor.
Pazar günleri, halin tüm girişlerinin önü pazarcılarla dolardı. Halit Bey’e bakan yüzde balıkçılar, adaklık tavuk, “kan portakal”, marul, maydanoz, limon satanlar, İnönü Caddesi’ne bakan yüzdeki halin dükkanlarının önünde daha çok çamaşır ve çorapçılar tezgahlarını açardı. Halin Varyan’ta yani şimdiki adıyla Birleşmiş Milletler Caddesi’ne giden yönünde ise kumaşçılar, nayloncular, tahta eşya satanlar toplaşırdı.
Saat Kulesi’nin hemen arkasındaki alt geçit bugün de açık. İki girişli olan alt geçitten yolun karşısına, pazarın İkiçeşmelik tarafına geçebilirsiniz.


Çocuktuk ve halin ön yüzündeki dükkanlardan en çok şekerci ve pastane bizi ilgilendirirdi.
İç avluda ise Konyalı hububatçı, berber, zabıta ofisi, kırtasiye ve ambalaj satan dükkanlar vardı. Halin alt katı da ayrı bir dünyaydı bana göre. Ambalajcılar, turşu, sucuk, peynir, zeytin satanlar, Tekel bayisi ve tuvalet… Alt katta yer alan tuvaletin kokusu, sucuk, turşu kokusuna karışmış… Üst kattaki zabıta ofisine karşın, her şey açıkta hijyen, temizlik hak getireydi. Alk kattan çıkışta sağa döndüğünüzde, mantolarıyla ünlü Mahmut Bey’in küçücük terzi dükkanı bulunurdu.
Kim bilir nereye gitti bu insanlar? Adını andıklarımdan sadece Dursun Amca’nın züccaciye dükkanını buldum, alt geçide indiğimde. Ancak alt geçit tam bir korku geçidine dönmüş. Dursun Amca’yı dükkanının önünde oturur görmeseydim, gerisin geriye dönecektim.

Tedirgin olduğumu gören Dursun Amca, “Sakın seslenme, gider o şimdi” dedi. Genç yanımızdan geçti, rüyada gibiydi. Biraz ötedeki bir dükkanın sundurmalığına zıpladı. Sakladığı balisini aldı. Koklamaya devam etti.
“Buralar çok bozuldu. Pek güvenliği kalmadı. Bir ben açıyorum hafta içi” diye anlatıyordu ki, müşterileri gelince ayrıldı yanımdan.
Pazarcı esnafın pazar günü turşu, peynir, zeytin, yumurta, bisküvi sattığı alt geçit berbat durumda. Üstelik bu satışlar açıkta yapıldığından ortam mikrop üremesine son derece uygun. Pasaja Konak Belediyesi’ni acilen el atması ve bir an önce dükkan sahiplerini uyarması şart.
Pasajı geçip pazar yerine çıktım. Daha çok kamyonların, araçların park ettiği bir alana dönen pazar yerini hafta içi tanımak neredeyse olanaksız. “İzmir’in gülen yüzü Konak Belediyesi” sınırlarındaki de Eşrefpaşa pazaryerinin çevre halkına daha kaliteli hizmet verir hale getirilmesi gerekli.
Bir zamanlar Roma Caddesi olarak da anılan ve tarihte Altın yol olarak geçen Eşrefpaşa Pazaryeri’nin bayram yeri olduğu zamanlardeki gibi eski neşeli, canlı ve güzel günlerine kavuşmasını dileyelim.
Herkese coşku dolu ve mutlu bayramlar…
(Eşrefpaşa Saat Kulesi’nin 70’lerdeki halini gösteren fotoğraf www.wowturkiye.com sitesinden alınmıştır.)
Category: Köşe yazıları