Vefat ettiğinde TRT İzmir Televizyonu’nda düzenlenen törende konuşan İzmir Televizyonu Müdürü Oğuz Kaçtan, “Bağlamayı dünyayla tanıştıran ilk sanatçımızdır” demiş Talip Özkan için.
Geçtiğimiz yıl 27 Mayıs’ta kaybettiğimiz Talip Özkan’ın yaşam öyküsü anlatılırken korist, koro şefi, öğretmen, derlemeci, müfettiş, virtüöz, ama en çok Türkolog olduğu, Türk halkbilimine yaptığı katkılar dile getiriliyor.
Talip Özkan’ın ölümünün birinci yıldönünümde, yakın dostları, meslektaşları ve ailesinin katıldığı son derece içtenlikli bir anma gecesi düzenlendi. Kızı Aybala Yentürk, oğlu Tarkan Özkan ve sanatçının eşi Birsen Hanım duygu dolu anlar yaşadı gece boyunca.

Türküleri bir dinleyici olarak severim, eşimin bağlama çalıyor olması da bunda büyük etken şüphesiz. Ancak Talip Özkan’ı anma gecesine katılma şansını yakalayan bir türkü sever olarak farkettim ki, bizim kuşağın bağlamayı keyifle dinlemesinde en büyük katkı Özkan’a aitmiş. Sevdiğim türküler arasında yer alan Gaydırı gubbah Cemilem, Pazarda pal var gelinim, Şu yaylanın çamları (Oldu mu Ayşem oldu mu?) türkülerinin ardında Özkan’ın ismi varmış.
Bağlamayı dünyaya tanıtan, kızı Aybala Yentürk’ün anlatımıyla daha 1960’lı yıllarda “Bağlama tek başına konser enstrümanıdır” diyecek kadar idealist bir insan Talip Özkan. Geceye katılan İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu eski Müdürü ve geleneksel Türk enstrümanları araştırmacısı Güner Özkan (soyadının Özkan olması rastlantı) bu idealist insan için şunları anlatıyor :

“Türk müziğinin gelişmesi adına TRT içinde çok önemli çalışmaları oldu Talip Özkan’ın. Bir kültür elçisi gibi çalıştı yıllarca. Türkiye’de bugün iyi derecede bağlama çalan ustaların çoğu ya Özkan’ın öğrencisi ya da öğrencisinin öğrencisidir. Zaman zaman ‘Niye yeterince ilgi görmedi?’ diye düşünürüm. Bunu sebebi çok açık aslında. Hayatı boyunca dimdik durdu Özkan. Kimsenin önünde ceketini iliklemedi. Kendi bildiği doğrultuda yaşadı. Bağlamada Türkiye’de herkesin, eğer bir yere gelmişse mutlaka Talip Özkan’ı taklit etme ihtiyacı olmuştur.”

Denizlili olan Talip Özkan’ın zeybeklerin tezenesi olduğunu söylüyor bir başka sanatçı Mansur Kaymak. Kendisini izleyerek öğrencisi olduğunu ekliyor. Mansur Kaymak, geceye katılan Karşıyaka Belediyesi Türk Halk Müziği Korosu’ndan Zümrüt Kaya’ya Cemilem türküsünü çalıyor.
Bağlamaya Talip Özkan sayesinde başladığını anlatan yine TRT emeklisi Fuat İlkan, sanatçının çok zor olarak tanımlanan Avşar beyleri türküsünü çalıp söylüyor. Hatta arkadaşları bile şaşırıyor İlkan’ın performansına. “Hoca görmeliydi senin bu güzel çalışını” derken yad ediyorlar Özkan’ı saygıyla…

Talip Özkan’ın adını bir radyo programında çaldığı Portakal zeybeğini dinleyerek duymuş çalgı yapım ustası Şinasi Özkan. “Çorumda’ydım ilk dinlediğimde Özkan’ı. Tayinimi İzmir’e istedim. Çünkü hoca buradaydı. Talip Bey, her şeyden önce insandı. En çok üzüldüğü konu, çok emek verdiği kimi öğrencilerinin vefasızlığıydı” diyor.
Konu vefaya gelince sözü Güner Özkan alıyor:

“Böyle değerler kaybolunca anlaşılıyor değerleri. Ne zaman arkadaşlarımızla halk müziğine ilişkin bir cevap bulamasak gider Talip Özkan’a sorardık. Hala aramızda tartıştığımız konular olduğunda, cevap bulamadığımızda ‘Keşke hayatta olsaydı’ diyoruz. Kendisi uzun yıllar Fransa’da kaldı biliyorsunuz. ‘Bizim gibi sanatçıların ülkesinin kültürüne küsmesi gibi bir hakkı yoktur’ derdi.
Özkan’ın 1977 yılında Paris’e yerleşip etnomüzikoloji alanında yaptığı çalışmalar da anlatılıyor gecede. Özkan, Paris Konservatuarı’nda eğitmenliğin yanı sıra Paris Üniversitesi’nde etnomüzikoloji alanında doktora çalışması yapıyor, Rotterdam Konservatuarı’nda ders verdikten sora emekli oluyor.
Sanatçının 20 yıla yakın TRT’de çalıştıktan sonra Paris’e gidişini ve yaşantılarını kızı Aybala Yentürk şöyle anlatıyor:

“Bizim çocukluğumuz Paris ve Türkiye arasında geçti. Babam inanılmaz sevgi dolu, verici bir babaydı. Uzun yıllar Fransa’da yaşadı ama o kadar güçlüydü ki, biz sanki hiç ayrı yaşamadık. Ölüp gitse de hala bize destek veriyor. Babam, toplumun ilerisinde, mevcut kriterlerin ötesinde bir insan bugün nasıl bir acı yaşıyorsa o da bunları yaşadı. Ama her zaman başladığı noktadaki inançları neyse, hiç ödün vermedi. Sanatçı bana göre anarşist ruhlu olmak zorunda. Herkesin yaptığını yapan ve onaylayan insanın fark yaratması zor. Sanatçı söylediği ile yaşadığı örtüşen bir insandır. O da savunduklarından ödün vermedi, sonuna kadar öyle yaşadı.”
Babasının Fransa’da yaşadığı yıllarda, her ay trenle Almanya’dan kendisine ders almaya gelen öğrencileri olduğunu anlatan Yentürk, “Babam bu ülkede bağlamanın yozlaşması durumunda bile, kendisinin diktiği tohumlar yani yetiştirdiği öğrenciler sayesinde bağlamanın yine aynı şekilde yaşayacağını söylüyordu” diyor.

Geceye katılan dostlarından İsmail Özboyacı ise Özkan’la zeybek türküleri ve oyunları üzerine çok çalıştıklarını anlatıyor. 45 yılını halk müziğine veridğini söyleyen Özboyacı, “Özkan Türkoloji ve Türk Halk bilimi üzerine çok şey yaptı. Ordinaryus düzeyinde değerli bir hocaydı. Ekolünü sürdürmek için, çok program yaptım televizyonda. Türkiye’nin ve dünyanın bir şansıydı. Ona sahip çıkmak Türk ve dünya kültürüne sahip çıkmak” diyerek övgü dolu sözler sıralıyor ardı ardına.
Çocukluğundan beri Talip Özkan’ın yakın dostu olmuş Şinasi Uslu ise Portakal zeybeğini çalıyor gecede ikinci kez.

Öğrencisi Hüseyin Kök alıyor sözü Portakal Zeybeği’nin ardından. Antalya’dan katılmış geceye. Yedi yıl boyunca hocanın yakınında notlar almış, verdiği dersleri kaydetmiş. “Talip Özkan’ın demirci ustasına da, beyin cerrahına da nota dersleri verişini yakından izledim. Bana halk bilimin her kapıyı açacak bir anahtar olduğunu söyledi ve bana da bu anahtarı verdi” diyor Kök. Antalya’da Evren Seki Beldesi Müze ve Kültür Evi’nde Talip Özkan’a ait bir köşe açmaya hazırlandığını anlatıyor.
Yaşamı boyunca Türkiye’nin hemen her yerinden ilçe ve köylerinden halk ezgileri derleyen Özkan’ın bağlama çalışındaki kendine özgü üslup, icra ve seri parmak hareketleriyle çalışı hala bir efsane gibi anlatılıyor.

Sanatçının ölümünün ardından bir araya gelen dostları, nemli gözlerle ama dudaklarda hoş bir tebessümle çıkıyorlar Ziraat Mühendisleri Odası’nın lokalinden. Seneye, daha kalabalık bir toplulukla ve ulaşamadıkları öğrencilerini de haberdar edeceklerinin sözünü veriyorlar birbirlerine.

Gece boyunca karşımda oturan Birsen Hanım’a gözüm takılıyor. Kimi zaman gülümseyerek kimi zaman hüzünle, sessizce dinliyor Birsen Özkan. Kimbilir neler geçiyor aklından türküler çalınırken, ne anılar canlanıyor belleğinde…
Gece bititğinde benim kulağımda radyo günlerinden kalma bir anons yankılanıyor:
Talip Özkan yönetimindeki Yurttan Sesler Korosu’ndan türküler dinlediniz…