İstanbul’un Avrupa’ya açılan kapısı olarak bilinen Sirkeci Garı, hizmete açıldığı 1890 yılından bu yana nice ayrılıklara, nice buluşmalara tanıklık etmiş bir eser olarak dimdik ayakta. Oryantalist mimarisi, renkli vitray camlarıyla ilk görüşte insanı büyüleyen gar binası İstanbul’un nadide yapılarından biri.

Garın temeli 11 Şubat 1888 yılında büyük bir törenle atılmış. Gar binası, şark mimarisi konusunda araştırma yapmak üzere İstanbul’a gelen ve İkinci Abdülhamit’in güvenini kazanarak sarayın danışman mimarlarından olan Alman August Jachmund tarafından tasarlanmış. Bina 1890 yılında hizmete açılmış.

İstanbul’un batının bitip doğunun başladığı yer olduğunu belirten mimar, binayı bu nedenle oryantalist bir uslüpla tasarlamış. Tasarımda bölgesel ve ulusal biçim kalıplarına yer vermek istemiş. Bu amaçla da cephelerde tuğla bantlar kullanmış. Sivri kemerli pencereler, orta kısıma Selçuklu dönemi taş kapılarını çağrıştıran geniş bir giriş kapısı yapmış. Vitraylarla da üslubu tamamlamış.

Binanın kaidesinde granit, cephesinde mermer ve Marsilya Aden’den getirtilen taşlar kullanmış. Bekleme odasına da Avusturya’dan getirilmiş büyük çini sobalar yerleştirilmiş. O dönemde aydınlatma için de 300 havagazı feneri kullanılmış. Yapıldığı yıllarda deniz kıyısında olan binadan denize taraçalar halinde inildiği belirtiliyor. Binanın ön cephesinde, orta girişine ise iki saat kulesi yerleştirilmiş.

İstanbul’u Avrupa demiryollarına bağlayan Sirkeci Garı, uzun yıllar ünlü Şark Ekspresi’ni ağırlamış. Şark Ekspresi ya da bilinen adıyla Orient Express, yolcu treni olmasının yanı sıra çeşitli ticaret eşyalarını da karşılıklı olarak İstabul ve Paris’e taşımış. Avrupa’nın zenginleri Sirkeci Garı’nda ayak basmışlar doğunun gizemli kenti İstanbul’a…

1961 yılında Münih’e giden ve Almanya’ya gurbetçi işçileri taşıyan ilk vagonlar da Sirkeci Garı’ndan kalkmış. Gar, günümüzden 52 yıl önce ilk dalga Almancıların ilk hareket noktası olmuş. Özetle, her bir metrekaresi öykü dolu garın.

İstanbul’a yıllardır gidip gelmemize karşın Sirkeci Garı’nı ilk kez bu yıl görme olanağımız oldu. Mart ayında gezdiğimiz binanın ön yüzünde yer alan iki saat kulesi restorasyon için kapatılmıştı. Gar binasını, tren müzesini, gar müdürünün çalışma ofisini, Orient Ekspress adı verilen restoranı büyük bir keyifle dolaştım. Bir çok gar binası gibi sizi bir anda geçmişe götürüveren bir havası var Sirkeci Garı’nın da. Bir adım ötedeki İstanbul’un karmaşası burada yerini insanı şaşırtan bir huzura bırakıyor.

Pembe renkli duvarları, kırmızı tuğlaları, kararmış mermerleri, yenilenirken tüm yaşanmışlıkları yağlı boyayla kapatılmış salonlarındaki ahşap doğramalarıyla yorgun bina yine de görkeminden hiçbir şey kaybetmemiş. Bir zamanlar denizle yan yana olan binanın ön yüzündeki doldurulmuş alanda bugün TCDD’ye ait otopark işletmesi ve bir benzin istasyonu yer alıyor.

Yüksek tavanı ve vitraylarıyla bugün tören amaçlı olarak kullanılan prestij salonunun camlarından baktığınızda zorlukla Galata Kulesi’nin ucunu görebiliyorsunuz. 123 yılda gar binasının camlarından seyredilen İstanbul manzarası çok değişmiş anlayacağınız…
İstanbul’un tek demiryolu müzesi

Gara gittiğinizde mutlaka ziyaret edilmesi gereken yer kuşkusuz Demiryolu Müzesi. Bu sayfalarda daha önce sizlere anlattığım İzmir’deki Demiryolu Müzesi gibi demiryollarına ait bir butik müze burası da.

Sirkeci Garı içinde yılda yaklaşık 75 bin turistin ziyaret ettiğini öğrendiğimiz İstanbul’un ilk ve tek Demiryolu Müzesi,150 metrekarelik bir salonda yer alıyor. Müzede Sirkeci, Halkalı ve Rumeli demiryolu hattına ait objeler yer alıyor ağırlıkla. Sirkeci Garı gibi, bir zaman yolculuğu vaat ediyor müze de.

2005 yılında kendisi de bir demiryolu çalışanı olan Ruhan Çelebi’nin çabalarıyla açılmış müze. Girişte küçük bir notu yer alıyor Çelebi’nin. Demiryollarını millileştirmesiyle tanınan ve kurumun ilk Genel Müdürü olan Behiç Erkin’in 1928 yılında yayımladığı bir genelgeyi anımsatıyor notta. Genelge, Erkin’in ilk demiryolu müzesinin açılmasını ve nasıl bir yol izlenebileceği bilgisini içeriyor. Behiç Erkin’in bir fotoğrafının da yer aldığı müzenin girişindeki bu notta tüm demiryolcuları anılarını yaşatmak üzere müzeye davet ediyor ve ellerindeki materyalleri kendilerine getirebileceklerini belirtiyor Ruhan Çelebi.

Tarihi gar binası içinde olması müzeye farklı bir hava veriyor. Hem Devlet Demiryolları’nın hem de demiryolcuların kişisel tarihine ilişkin çok özel objeler, dökümanlar bulmak mümkün müzede.

Müzenin hemen girişinde, kapıdan içeri girer girmez karşınıza çıkan ve Sirkeci hattında çalışan ilk elektrikli banliyo treni kesiti kırmızı rengi ve sevimli tasarımıyla sizi adeta çarpıyor. Trenin makinist mahalline girip çıkmak, tüm parçaları kurcalamak serbest burada.

Müze içinde özellikle çocuklara trenleri sevdiren Horaby marka, hareketli bir tren seti de bulunuyor. İçinde bir tren ve tramvayın çalıştığı elektrikli tren seti anne babaların da ilgisini çekiyor. Müzede şark demiryollarına ait çeşitli belgeler, demiryollarına ait araçlar, Orient Ekspres’ine ait yemek takımlarından oluşan 300 parça sergileniyor.

Trenlerde yer alan uyarı levhalarının yer aldığı bölüm oldukça ilginç. Yıllar içinde demiryollarının yolculara yönelik uyarı cümlelerindeki değişim izlenmeye değer. “Vagonların dahiline tükürmek memnudur”, “Tütün içmek memnudur” uyarıları bugün bizleri gülümsetse de “Yanar sigara ve kibritlerinizi pencereden dışarıya atmayınız” uyarılarının hala geçerli olduğunu görebiliyorsunuz.

Yine demiryolcular için büyük önem taşıyan Demiryolu Meslek Lisesi’ne ait belgeler, mezuniyet fotoğrafları incelendiğinde bir dönem demiryolcuların nasıl bir eğitimden geçip kuruma bağlandıklarının birer tanığı.

Yine eski biletler, belgeler, haritalar, 1957 yılında açılan Yakacık Senatoryumu’nun demirbaşı olan 1910 Hamburg yapımı bir piano, gar saatleri, daktilolar, uluslararası demiryolu rozet ve madalyaları, loko imalat plakaları müzede sergilenen objeler arasında yer alıyor.

Müze pazar, pazartesi ve bayram dışında her gün ziyarete açık ve ücretsiz gezilebiliyor.
İzmir’deki Demiryolu Müzesi’nin de bir an önce gar kompleksiyle buluşup, daha geniş bir mekanda sahip olduğu zengin koleksiyonunu sergilemesi ve buradaki gibi daha çok ziyaretçiyi kucaklaması dileğiyle ayrıldık Sirkeci Garı’ndan…