“Çocuğum kendi yaşıtlarına göre aşırı hareketli, yerinde duramıyor, motor takmış gibi, dikkatini bir türlü toplayamıyor, dersinin başına oturtamıyorum ama bilgisayarla ilgili bir şey sor anında yanıtlıyor, okuldan sürekli şikayet geliyor, sürekli bir şeyler kaybediyor diye yakınıp duruyor, Hadi demekten dilimde tüy bitti, kurt var sanki poposunda” diyorsanız, sizin evde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan bir birey yetişiyor olabilir.

Herkes İçin Acil Sağlık Derneği’nin (HİASD) her ayın ilk salı günü düzenlediği konferansların Şubat ayı konuğu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan’dı. Prof. Dr. Ercan’ın Hiperaktif çocuk: Dahi mi, hasta mı? başlıklı sunumunu izlemek için gelenler arasında yazımın girişinde sıraladığım sorunu yaşayan küçük çocuğu olan anne-babaların yanı sıra, anaokulu öğretmenleri, dedeler-büyükanneler de vardı.
Kardeşimin ismi “Hadi”

Son yıllarda moda olmuş gibi küçük çocuğu olan anne babalardan sürekli olarak aynı yakınmayı duyuyoruz: “Çocuğum aşırı hareketli, hiperaktif bu çocuk kesin”. Konunun uzmanı, 17 yıldır hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği yaşayan ailelerle, çocuklarla bir arada olan Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan, bu sorunu yaşayan çocukların küçük yaşlarda tedavi edilmediğinde kaza riski, bağımlılık riski yüksek, ilişkilerde sorunlu, akademik başarısı düşük bireylere dönebildiğine dikkat çekiyor.
Bu hastalığın tüm dünyada yüzde 5 – 6 oranında görülürken Türkiye’de görülme sıklığının yüzde 12,7 olduğuna değinen Prof. Dr. Ercan, bu sonuca İzmir’de dört yıl süren bir araştırma sonucu ulaştıklarını anlatıyor:

“İzmir’de dört yıl boyunca 1500 ilkokul öğrencisi üzerinde yaptık araştırmamızı. Bu çok zor ve kapsamlı bir çalışma oldu. Dört yıl boyunca izlediğimiz çocuklarda sorunu saptamamıza ve teşhis koyup bildirmemize rağmen ailelerin ancak yüzde bir ya da ikisi tedaviye başladı. Bu hastalık bazen anne karnında belli olur, ultrasona bakan doktor ‘bir canavar geliyor’ der çocuğun hareketliliğini kastederek. Muhakkak değil, ama çoğunlukla hastalık kendini 3, 4 ya da 5 yaşında belli eder. Genel anlamda hiperaktivitenin birinci sınıftan önce tedavisi için yaşamı tehdit eden bir durum olması gerekir. Bir kaç kez pencereden balkondan düşerken yakalamak, kendine zarar vermek, yaralamak gibi. Böyle durumda tedaviye başlama nadirdir. Genelde ana sınıfı ve 1. sınıfı geçmesini bekleriz. Bir de son yıllarda ‘çocuğum çok zeki’ diye düşünüp anne babalar tedaviyi geciktirebiliyor bu da süreci olumsuz etkileyebiliyor.”
DEHB olan çocuklarla yaşamın kolay olmadığına da değiniyor Prof. Dr. Ercan. “Anne baba çocuğa o kadar çok ‘hadi’ derki; bazı anneler ikinci çocuklarının ilk kelimesinin ‘Hadi’ olduğunu ya da kardeşinin isminin ‘Hadi’ olduğunu sandığını anlatır bize” diyor. Büyüklerde ise hastanın huzursuz olduğuna, oturmak beklemek gerektiğinde yerinde duramadığına dikkat çekiyor Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan, “Hastalarımız hayatın ileri tuşuna basmak istediklerinden, hayatı normal akışında yaşamanın kendilerine sıkıntı verdiğinden söz eder” diyor.

Bir sınıfa bakıldığı zaman bile hiperaktif çocukların fark edilebileceğini belirten Prof. Dr. Ercan, “Bu çocuklar sınıfta yerinde duramaz. Kimi zaman konuşarak ya da hareketliliğiyle sınıfın düzenini bozabilir. Bu ileriki yaşlarda arkadaş çevresini, ilişkilerini, akademik başarısını etkileyen bir soruna dönüşecektir” derken anne babaların sık sık yaptığı bir hataya da değiniyor:
“Tedavi edilmediğinde madde ve alkol bağımlılığını yaşayabilir bu hastalar. Yine sıkıntı yaratan bağımlılıklardan biri de bilgisayar ve internet bağımlılığıdır. Havaalanlarında ya da birçok yerde eğitimli ailelerin yanlarındaki 5 – 6 yaşındaki çocuklarına son moda cep telefonları, tablet bilgisayarlar verdiklerini görüyorum. İnternet bağımlılığı felaket bir durum. ‘Çocuğum bilgisayar başında, cep telefonlarının her şeyini biliyor, her türlü mesajı atabiliyor’ diye sevinmeyin. Kaç saatini oyunla, kaç saatini ödeviyle geçiriyor çocuk, kontrol etmek gerekiyor. Saatlerce bilgisayarın başından kalkmayan çocuklar var. Oyunlar da kumar gibi. Her seferinde daha üst düzey oyunlarla bağımlılık arttırılıyor. İşin parasal boyutu da çok kötü. Tekrarlayıcı basit modül üzerinde iş yapma, mesaj çekme gibi eylemler aslında kapasite düşüklüğünü gösterir. Sürekli cep telefonuyla mesaj atması bir başarı değil. ‘Bu devirde çocuklar çok zeki, teknolojiye yatkın’ sözleri bir geyik. IQ’su yüksek olan çocuk tekrarlayan şeylerle uğraşmaz, yaratıcılık isteyen şeylere yönelir.”
DEHB tedavi edilebilen genetik bir hastalık

Dikkat eksikliğinin çocuklarda kimi zaman hiperaktivite bozukluğuyla birlikte kimi zaman da yalnız görülebildiğini dile getiriyor Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan. Hastalığın eğitim yaşamına başlayan çocuklarda fark edilir hale geldiğini, ödev yapmakta zorlandığını, özellikle kendisine görev olarak verilen işleri yerine getirmekte sıkıldığını anlatıyor. Çocuğun ilgi alanına olan dikkatle görev alanındaki dikkati arasında fark olduğuna değiniyor. Bu duruma anne babaların “Çocuğum bilgisayarın başından ayrılmıyor, oyunların hepsini biliyor, televizyonu çok iyi izliyor, ama ödevinin başına oturtamıyorum, verdiğim işi yapmıyor” yakınmalarını örnek gösteriyor.
Hastalığın aslında genetik olduğuna da değinen Prof. Dr. Ercan, çevresel faktörlerin genetik faktörlerle birleşince hastalığın seyrinin değiştiğini belirterek anneleri sigara konusunda uyarıyor:
“DEHB genetik miras, genetik özelliklerle çevresel biyolojik faktörlerin (kurşun-sigara-alkol gibi zehirli maddelere maruz kalma) etkileşimi sonucunda beyinde nörobiyolojik bozukluklara yol açan bir hastalıktır. DEHB oluşumunda genetiğin rolü yüzde 80 – 90 dolaylarında. Sanıldığının aksine, anne-babanın çocuğuna hatalı davranması gibi nedenlerle DEHB oluşmaz; anne-babanın hatalı tutumları DEHB belirtilerinde artışa veya DEHBye başka psikiyatrik sorunların eklenmesine yol açabilir. Kişiye genetik miras onun ileride DEHB olup olmayacağı konusunda en önemli belirleyicidir. Ancak kalıtım dışında bazı biyolojik faktörler de genetik yapıyla etkileşime girerek DEHBnin ortaya çıkıp çıkmamasında etkili olurlar. Bu etkenler arasında en önemlisi annenin gebelikte sigara, kurşun gibi bazı zehirli maddelere maruz kalmasıdır. Annelerin özellikle hamilelikte sigara içmesi, içilen yerlerde olması büyük bir risk.”
Bu hastalık MR ile EEG ile anlaşılmaz

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun erken tedaviyle yüksek oranda başarı sağlanılabilen şanslı bir hastalık olduğunu söylerken, “Eşlik eden başka hastalık yoksa, düzenli ilaç tedavisi, kararlı bir aile ve sürdürülebilir sporla tedavi şansı çok yüksek” diyor. Hastaların otizm ve şizofreniye göre daha şanslı olduğuna değiniyor.
Hastalığın saptanmasında en önemli yöntemin ise iyi dinlenmiş hasta öyküsü olduğunu öğreniyoruz.Hastalığın teşhisinde en önemli yöntem hastanın öyküsüdür. EEG çektirdik, BT ya da MRa bakıldı, hiperaktivite tanısı kondu gibi söylemler doğru değil. Çocukla, aileyle ve çok gerekiyorsa öğretmenden alınacak görüş yeterince bilgi verir, hastayı dikkatle dinlemek tanı koymada çok önemli. Küçüklükten bu emareleri taşıyor mu, ona bakmak gerekli. Yaptığımız testlerde ailenin ya da öğretmenlerin yazdığı isterse çok daha başarılı olur sözleri çok önemli bir uyarı, anahtar bir sözcük. Unutkan, dağınık, plansız olabilen bu çocuklarda zaman algısı bozuk. O nedenle zamanı doğru kullanamıyorlar. Aileler ilaç tedavisi konusunda dikkatli ve özenli olmak durumundalar. Anne baba için, aile için baş etmesi zor bir süreç ama onların bilinçli oluşu, düzenli ilaç tedavisi ve sürdürülebilir spor yaparak tedavi edilebilecek bir hastalık” diyor Prof. Dr. Ercan.

Ailelerin ilaç tedavisi nedeniyle kimi zaman endişe yaşadıklarına da değinen Prof. Dr. Ercan, kullanılan ilaçların bağımlılık yapmadığını tam tersine bağımlılığı engellediğini belirtiyor. Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan, Ailelerin biraz kullanalım, yazın ara verelim ya da hafta sonu kullanmayalım gibi bir eğilim içinde olduğunu gözlemliyoruz. İlacın ne zaman bırakılacağını zaten zaman içinde görürsünüz. İlaç kendini ne zaman bırakacağını belli eder. Teorik olarak altı ayda bir ya da bir yıl da bir ilacı kesin denir. Dikkat eksikliğinde bunu anlamak biraz daha uzun sürebilir, ama hiperaktivitede hareketlerden anlaşılır diye konuşuyor.
Çocukerkil aileler çoğaldı

Konferansın sonunda Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan’ın dile getirdiği bir başka önemli konu da çocuk erkil aileler oluyor.”Mutlu Çocuk, Mutsuz Çocuk” adlı bir kitabı da bulunan ve kitabında ebeveynlere çocuklarının mutlu olması için neler yapması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Ercana Anne babalar çocuklarına her türlü olanağı sunuyor, peki neden hala çocuklarının mutluzluğundan yakınıyor ve tatminsiz bir nesil yetişiyor? Mutsuz bir gelecek mi bekliyor bizleri?” diye soruyorum. Gülümseyerek yanıtlıyor sorumu. Son yıllarda ataerkil, anaerkil aile kavramlarının yanında çocukerkil aileler geliştiğini söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ailelerin çocuklarını korumak için ikinci bir emniyet kemerine ihtiyaç var artık. Anne babanın çocuklarıyla ilişkisinde onu adam yerine koyma durumu. Bazen ben görmedim çocuğum görsün düşüncesinde ve davranışında aşırıya kaçılıyor. Bakıyorsunuz, çocuk, anne baba yerine karar veren durumuna geçmiş. Çocuk her şeye sahip. E, peki nasıl mutlu olacak, maddi doyuruculuk kısmında dengeyi kurmak gerek. Ailede anne baba duruşunu korumak gerek.”

Geçen yıl İtalya’da yapılan 4. Dünya Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Kongresi’nde ekibiyle yaptığı ve dünyada ilk olan çalışmayla ‘En İyi Araştırma Ödülü’ nü alan, Dünya Psikiyatri Birliği Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Komisyonu üyesi, Türkiye Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneği Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Komisyonu Başkanı Prof. Dr.Eyüp Sabri Ercan’ın işi gücü çocuklar. Çocuklarıyla ilgili bu tür sorunları yaşayanlara ve özellikle de öğretmenlere benim önerim Prof. Dr. Ercanın
www.eyupsabriercan.com alan adlı web sitesine bir göz atmanız. Emin olun sitedekileri okuyunca siz de çevrenizdeki çocuklara ya da sorun yaşayan insanlara bir başka gözle bakacaksınız