
2023 yılına kadar toplam demiryolu hat uzunluğunu 25 bin kilometreye taşımaya hazırlanan Devlet Demiryolları’na Ulaştırma Bakanlığı’nın ayıracağı kaynağın 45 milyar dolar olması sektörü oldukça hareketlendirmiş. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen fuara 25 ülkeden 300 firma katılırken, uluslararası arenada söz sahibi firmaların katılması pazarın kızışacağının işaretleri olarak görülüyor.

Ancak bu yıl yüksek hızlı trenle ilgili yatırımların yanı sıra Devlet Demiryolları’nın (TCDD) serbestleşmesiyle taşımacılık sektöründen pay almak isteyen yatırımcıların lokomotif üreticilerine yoğun ilgi gösterdiği belirtiliyor. Çevreci, hem dizel hem elektrikle çalışabilen, kullanım ömrü uzun, standartları yüksek lokomotiflerin sunumları göz kamaştırıyor. Fiyatları donanımına göre 5 milyon Euro’ya kadar çıkabilen lokomotiler yük ya da yolcu taşımacılığına uygun olarak dizayn ediliyor.

Fuara ikinci gün katılmamız nedeniyle sunumunu izleyemedik ama Marmarayla üçüncü gün tanışma ve yolculuk etme olanağı bulduk. Marmaraya ilişkin, edindiğimiz bazı bilgileri paylaşmakta ve hatırlatmakta yarar var.

Marmarayın günde ortalama 85 bin yolcu taşıdığı belirtiliyor. Sabah saat 06-09 ve akşam 16.00-19.00 yolcunun en yoğun olduğu saatler olarak saptanmış. 10 dakikada bir sefer yapılan projede, banliyö hatlarının iyileştirmesi tamamlandığında sefer aralığının iki dakikaya inip saatte 75 bin yolcu taşıyacağı belirtiliyor.

İki kıtanın arasını 4 dakikada geçmek

Göz açıp kapatana kadar Avrupadan Asyaya geçiverdik. Karayoluyla yaklaşık iki saatte, vapurla 20 dakikada geçilen yolu 4 dakikada aşmak gerçekten çok etkileyiciydi.


Kazlıçeşme İstasyonu’ndan başlıyor yolculuğumuz. Kazlıçeşmeden sonraki ilk durağımız Yenikapı. Marmaray kazısıyla başlayan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eserler İstanbul tarihine yeni bir sayfa açmış. Yenikapı’dan çıkartılan eserlerin bir kısmı istasyonda, yerinde sergileniyor.

Denizin 60 metre altında yolculuk

Sirkeci İstasyonundan hareket ettikten kısa bir süre sonra denizin altına giriyoruz. Karayla bağlantılı tüneller yuvarlak, deniz altından geçen tünellerin ise köşeli olduğu görülüyor. Her bir bağlantı tünelinden geçerken mavi renkli bir ışığı geride bırakıyoruz.

Tren Üsküdar İstasyonuna yaklaştığında yokuş tırmandığını hissediyorsunuz. Üsküdara doğru tırmanırken yerin altında o soru geliveriyor insanın aklına: Ya deprem olursa?
Yarısı karada, yarısı denizde kalan Üsküdar İstasyonuna vardığımızda ise renkler yine değişiyor. Bu sefer mavi renk hakim oluyor istasyonun duvar kaplamalarına. Üsküdardan hareket edip son durak olan Ayrılık Çeşmesi İstasyonuna geldiğimizde, tünelden çıkarken gün ışığıyla gözlerimiz kamaşıyor. Sanırım trendeki en mutlu kişi ben oluyorum o anda.

Tünel, deprem anında 15 santimetre esneyecek şekilde inşa edilmiş. Yapı 9 şiddetinde bir depreme dayanıklı olarak tasarlanmış. Yalıtım konusunda da tünelin son derece güvenli bir yer olduğu dile getiriliyor.
Kazlıçeşme İstasyonu’ndan başlayan ve Ayrılık Çeşmesi İstasyonunda sona eren yolculuğumuzda trenin saatte 74 kilometre hızla yol aldığını, 10 dakika arayla, karşılıklı olarak günde 216 sefer yapıldığını öğreniyoruz..
Sultan Abdülmecitle başlayıp Sultan Abdülhamitle süren 153 yıllık bir rüyanın gerçeğe dönüşmesine tanıklık ediyoruz, her gün bu yolculuğu yaşayan binlerce İstanbullu gibi. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yolculuğumuz sona eriyor.
İstasyonun bulunduğu bölge Ayrılık Çeşmesi adını Osmanlı ordularının seferlere giderken İstanbul’dan çıktığı son nokta olmasından alıyormuş. Osmanlı ordularının İstanbul’la vedalaştıkları son nokta olan Ayrılık Çeşmesinde vedalaşıyoruz Marmaray ve demiryolcular ile
Category: Köşe yazıları