Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2013 yılı itibariyle dünyadaki diyabetli kişi sayısı 382 milyon iken, 2035 yılında bu sayının yüzde 55 oranında artarak 592 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Uluslararası Diyabet Federasyonunun tahminlerine göre Türkiye, 2035 yılında tüm dünyada diyabetli nüfusun en yüksek olacağı 10 ülkeden biri olacak.

Diyabet ya da halk arasındaki yaygın adıyla şeker hastalığı, kronik bir hastalık olarak geleceğimizi tehdit ediyor, hem ekonomik hem de toplumsal olarak çok ciddi sorunlara yol açıyor. 14 Kasım günü, tüm dünyada adı tatlı olsa da son derece tehlikeli olan bu hastalığa ilişkin farkındalık yaratmak için bir çok etkinlik düzenleniyor.

Diyabetle ilgili öylesine çok yayın yapılıyor ki; artık insanlar gazlı içecek içmez, fruktozlu, glikoz şuruplu tatlı, tuzlu bisküvi, hamur işlerinden çocuklarına almaz diye düşünüyoruz. Oysa uygulamada durum hiç de böyle değil. Bir küçük market turu yapın, kasaya geldiğinizde diyabete davetiye çıkartan ne kadar çok ürün varsa sepetlerde göreceksiniz.
Türkiye Diyabet Programı
Türkiyenin geleceğini ciddi ciddi tehdit eden bir sağlık sorunu olan diyabetle ve onun en yakın arkadaşı obeziteyle savaş için Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun hazırladığı bir çalışma var: Türkiye Diyabet Programı 2015-2020. Bu programla etkin diyabet yönetimi için politika geliştirilmesi ve uygulanması, diyabetin önlenmesi ve erken tanı konması, diyabet ve komplikasyonlarının etkin tedavisi, çocukluk çağı diyabet bakım ve tedavisi ile diyabetin ve diyabet programının etkin izlenmesi ve değerlendirmesi hedefleniyor.

Diyabetle ilgili detaylı bilgilere ullaşabileceğiniz bu dökümanda beslenme ve yaşam tarzındaki yanlışlıklara bağlı olarak son yıllarda çocuklarda ve gençlerde de tip 2 diyabetinin görülme sıklığının arttığına dikkat çekiliyor. Aynı durumun çocukluk diyabeti diye anılan Tip 1 diyabet içinde geçerli.
Kontrol edilemeyen, sürekli yüksek seyreden kontrolsüz diyabet hiperglisemiye yol açarak zamanla kalp-damar sistemi, böbrek, göz, sinir sistemi olmak üzere vücudun bütün sistemlerini etkiliyor, bireyin yaşam kalitesini bozuyor. Diyabetin körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer aldığı biliniyor. Bu noktada göz dibi taraması büyük önem taşıyor. Kronik böbrek yetersizliği diyabetin bir başka olumsuz sonucu.Diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların yüzde 50sini diyabet hastaları oluşturuyor.

Diyabetik nöropati ise diyabetin en zor baş edilen sonuçlarından biri. Diyabet nedeniyle sinirleri etkilenen bireylerde ayaklarda uyuşma, yanma, karıncalanma, ağrı ve güçsüzlük görülüyor. Nöropati, diyabetik ayak sorununun başlamasına da yol açıyor. Diyabetik ayak ülserlerinin önlenmesinde hastanın ayaklarının sıklıkla kontrol edilmesi, ayak ve tırnak bakımı eğitimi verilmesi, diyabetikler için hazırlanan ayakkabıları kullanması önem taşıyor. Diyabetin tedavisinde kandaki şeker oranını düşürmek, kilo kontrolünü sağlamak temel hedef.
Çin, Hindistan ve ABD şekerli ülkeler

Tatlı zehir şeker, dünya üzerinde en çok Çin, Hindistan ve Amerikada görülüyor. Dünya diyabet nüfusunun yaklaşık yarısı bu ülkelerde yaşıyor. Uluslararası Diyabet Federasyonunun yaptığı projeksiyona göre, Afrikada 2013 yılında 19.8 milyon olan diyabetli nüfus 2035 yılında yüzde 109 artacak ve 41 milyonun üzerine çıkacak. Avrupada da durum iç açıcı değil. 2013 yılında yüzde 56,3 milyon olan diyabetli sayısı, 2035 yılında yüzde 22lik artışla 68.9 milyon olacak.
Hastaların yarısı farkında değil
Rakamların ürkütücülüğünün yanıs ıra bir başka sıkıntı da insanların diyabetli olduklarının farkına varmamaları. Sağlık Bakanlığının Diyabet Raporundaki bilgilere göre dünyadaki diyabetli bireylerin yaklaşık yüzde 46sı yanı 175 milyon insan, diyabetli olduğunun farkında olmadığı gibi, bu hastalığın yol açacağı sorunlara ilişkin de bilinçli değil.
Türkiye Avrupada beşinci sırada

Türkiye, diyabetin görülme sıklığı ve Avrupadaki riskli ülkelerden birisi. Avrupada 20-79 yaş arası en fazla diyabetli bireyin bulunduğu ülkeler sıralamasında ülkemiz 7 milyonu aşkın kişiyle Rusya ve Almanyadan sonra üçüncü sırada yer alıyor. Diyabetin artışında önemli bir faktör olan obezite artışı konusunda da Türkiye sıkıntılı.
Uluslararası Diyabet Federasyonu tarafından 2009 yılında yayımlanan Diyabet Atlasında Türkiyede diyabet görülme sıklığı yüzde 7.4 olarak saptanmış. O zaman 3.5 milyon dolayındaki diyabetli nüfusun 2030 yılında 6 milyonu geçeceği düşünülmüş. Ancak aynı kurumun hazırladığı 2013 yılı Diyabet Atlasında görülmüş ki, Türkiyede diyabet beklenenden hızlı gelişmiş ve 20 yıl sonrasına yapılan öngörüye şimdiden ulaşılmış. Diyabet 2012 yılında 5 milyon kişiyi etkilemiş. Bugün ise Türkiyede yaklaşık 7,2 milyon kişi diyabetli.
İzmirde farkındalık eğitimleri

14 Kasım günü İzmirde de diyabet konusuna dikkat çekmek için bir çok etkinlik, panel ve söyleşi düzenlendi. Karabağlar Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Dr. Emine Çalışır, bu etkinliklerin birinde diyabet konusunda aydınlatıcı bilgiler verdi. Diyabet Farkındalık Seminerinde Türkiyede 100 kişiden 13ünde diyabet görüldüğüne dikkat çeken Dr. Çalışır, diyabetin belirtilerini aşırı susuzluk, geceleri iki kereden fazla tuvalete çıkma, yemekten kalktıktan sonra yeniden acıkma ve karın bölgelerinde başlayan yağlanma olarak sıraladı. Diyabetle yaşamaya alışmalıyız diyen Dr. Emine Çalışır, sözlerini, Sık sık değerlerimizi kontrol altında tutmalı ve egzersiz yapmalıyız. Özellikle haftada 3-4 kere 45 dakikanın üzerinde yapılacak tempolu yürüyüşler diyabete yakalanma riskini azaltır. Değerlerinizin yukarı çıkmasını engeller diye sürdürdü.
Diyabetli hastayı defterinden izleyecekler

İzmir Kuzey Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğine bağlı Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi çalışanları ise hastaların diyabetini takip için yeni bir yöntem geliştirdi. Diyabetli Hasta İzlem Defteri adı verilen çalışmayla diyabetli hastalar Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesi dışında ülkemizin herhangi bir yerinde bulunan sağlık kuruluşuna başvurduğunda, hastalığının özelliklerini, öyküsünü, uygulanan tedavi şeklini, kontrol aralıklarını ve aldığı diyabet eğitimlerine ilişkin bilgileri gösterebilecek. Böylece uygun tedaviye devam edebilmesi yönünde kesintisiz tedavi sağlayacak.

Bu konuda çalışmasını sürdüren Diyabet Eğitim Hemşiresi Gülten Biçersoy ise, Hastalarımız genellikle hastalığın önemini anlamakta çoğu zaman geç kalır dedi. Diyabetin vücudun bir çok sistemini etkileyen ve çoğu zaman geriye dönüşün olanaksız olduğu sonçlara yol açtığına dikket çeken Biçersoy, Bütün bu süreçte hastalarımızın yanın da olarak farkındalıklarını artırmaya çalışıyoruz. Diyabette hastanın tedaviye uyumu çok önemlidir, tedavisinin doğru ve kesintisiz olması esastır. Hastalarımıza bu konuda düzenli eğitimler veriyoruz dedi.
Diyabet tipleri

Diyabet; tip 1, tip 2, özel nedenlere bağlı diyabet ve gebelik diyabeti olmak üzere dört gruba ayrılıyor. Tip 1 diyabet, çocukluk çağında başlayan diyabet veya insüline bağımlı diyabet olarak biliniyor. Diyabet hastalarının yüzde 5 ile 10u tip 1 diyabetli sınıfına giriyor. Tüm dünyada yaklaşık 497 bini aşkın çocuğun tip 1 diyabet ile yaşadığı ve her yıl 15 yaş altı 79 bin üstü çocukta tip 1 diyabet geliştiği tahmin ediliyor. Tip 1 diyabette mutlak insülin eksikliği bulunuyor ve tedavinin temelini dışarıdan verilen insülinle bu eksikliğin giderilmesi oluşturuyor.

En yaygın görülen ve hastaların yüzde 90unda görülen tip 2 diyabet ise insüline bağımlı olmayan ve erişkin diyabeti olarak anılıyor. Tip 2 diyabet, artan obezite azalan fiziksel aktivite nedeniyle daha sık görülüyor. Hastalığın temelinde genetik olarak yatkınlıkla birlikte kişilerde yaşam tarzı ile tetiklenen ve giderek artan insülin direnci ve zamanla azalan insülin salınımı söz konusu oluyor. Tip 2 diyabetlilerde kilo verilmesi ile iyileşme söz konusu olabiliyor. Birçok hasta sağlıklı (düzenli ve dengeli) beslenme, yeterli fizik aktivite ve ağızdan alınan anti-diyabetikler (OAD) ile hipergliseminin etkilerinden korunabiliyor.