İnternet üzerinden aklınıza gelebilecek her konuda imza kampanyası açma olanağınız var. “Dünyanın değişim platformu” söylemiyle yayınlanan www.change.org sitesinde açacağınız kampanyalarla milyonlarca insana ulaşabiliyorsunuz. Geçtiğimiz yıl “İzmir’e bir modern ve oryantalist sanat eserleri müzesi kazandıralım” söylemiyle açılan, kentimizle ilgili imza kampanyası bunlardan biri.
Kampanyanın en önemli destekçilerinden Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Oğuz Adanır’la Narlıdere’deki fakülte binasında bir araya geldik. Okulun tatil olduğu bir dönemde bile bir kütüphaneyi andıran odasında yeni kitabı üzerine çalışmasını sürdüren hocayla, kent, kentlilik ve sanat kültürü üzerine uzun uzun konuştuk.
“Oryantalist Eserler Müzesi, İzmir’e Akdeniz’in dikkatini çeker”
Oğuz Hoca’ya ilk olarak iş adamı Lucien Arkas’ın İzmir’e kazandırmayı düşündüğü Oryantalist ve Modern Eserler Müzesi’ni soruyoruz. İzmir’in Avrupa’da Oryantalizmin ortaya çıkmasında rol oynayan en önemli iki, üç kentten biri olduğunu belirtiyor. İzmir’de gerçekleştirilecek bir Oryantalist ve Modern Eserler Müzesi’nin bütün Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’daki sanat severlerin dikkatini çekeceğine eminim” diyen Prof. Adanır, şöyle sürdürüyor sözlerini:
“Change.org’daki imza kampanyası aslında ciddi ses getirdi. Çünkü bu müzenin İzmir’e kazandırılması İzmir’in tüm Akdeniz ve Avrupa kentleriyle sanatsal, kültürel işbirliği gerçekleştirmesi konusunda çok önemli bir koz olabilir. Bay Arkas’ın bu müzeye 2 bin kadar eseri bağışlayacağı ve 30 milyon dolar yatırım yapacağı belirtiliyordu. Arkas Sanat Merkezi’nin bile İzmir’e katkısı, sanatı herkesin yararlanacağı bir noktaya getirişi, yayınlanan kataloglar düşünülünce, böyle ciddi bir müzenin getireceği katkılar heyecan veriyor.”
Yılda 40 müze geziyor
Müze deyince son derece heyecanlanıyor Prof. Oğuz Adanır. Kendisinin Kent-Yaşam Haber Bilgi Sitesi’nde (www.kentyasam.com) bu konuda yazdığı, birbirini tamamlayan 12 yazısı var. Dünyanın farklı yerlerinde yılda ortalama 40 müzeyi dolaştıklarını dile getiren Prof. Adanır, İzmir’in altında petrol gibi değerli bir kültür zenginliği varken bunun kullanılamamasına hayret ediyor. Kadifekale merkezli olarak yapımı düşünülen müzeye ilişkin, “Bir müze, 8 bin 500 yıllık kentin tarihini anlatmaya yeter mi?” diye sorunca hoca, Yunan Adaları’ndan örnekler veriyor:
“Kadifekale eteklerine yapımı planlanan Arkeoloji Müzesi gerçekten muhteşem bir düşünce. Yapılabilirse, İzmir’e büyük katkısı olur ama bir tek Arkeoloji Müzesi yeter mi bu kente? Elbette yetmez. Bugün Atina’ya gidiyorsunuz nüfusu İzmi’in yarısı kadar. Atina’da dünyanın belki en büyük arkeoloji müzesi var. Sabah giriyorsunuz akşam çıkamıyorsunuz. Onun dışında en az bir düzine gidip görülmesi gereken irili ufaklı özel müzeler var. Adalar da öyle. Nüfusu 600 bin olan Girit’teki müzeyi geçen sene gördük. İnanılmaz etkileyici ve inanılmaz bir gelir kaynağı kent için. Yunanistan’da en çok gezilen ikinci müze. Ayrıca Girit’e havalaanından giren insan sayısı 5 milyon senede. Gemileri saymıyoruz daha. Ukrayna’dan Moskova’dan uçak kalkıyor. Avrupa’nın her yerinden direk uçak bağlantıları var Hanya’ya. Atina’dan bile geçmeden direk iniyor charter uçakları. Yazın 5 dakikada bir uçak kalkıyor. Sakız Adası’nın 50 bin nüfusu var, kentte en az altı yedi tane müze var. Senede yüzbinlerce turist çekiyor bu müzeler.”
“İncir, üzüm, pamuk var, hala düşünüyoruz”
Kurulduğundan bu yana onlarca kültüre ev sahipliği yapmış, her yerinden tarih fışkıran İzmir’in Yüzyıllardır inciri, üzümüyle, tütünü ve pamuğuyla Avrupa’da ünlü olduğuna değinen Prof. Adanır, “Neden hala yeni rotalar aranıyor? Elimizde müthiş tanıtım malzemesi var, hayret ediyorum” diyor. Avrupalı gezginlerin İzmir’e ilişkin yazdıkları yazıların, yaptıkları resimler ve gravürlerin de tanıtım unsuru olarak kullanılması gerektiğine değinen Prof. Oğuz Adanır şu görüşleri dile getiriyor:
“Yüzyıllardır hazır bir imajınız var. Burada normalde ne yaparsınız? Zeytinyağı, incir, üzüm için yeni çalışmalar yapar, ürünleri geliştirirsiniz.Yeni şeyler aramaya gerek yok. Bütün dünyanın tanıdığı, reklama ihtiyacı olmayan şeyler bunlar. Bugün Paris’te insanlar üzümü hala İzmir üzümü’ diye satıyor, “İzmir inciri’ diyor. Hazır yani, uğraşmayacaksın. Yine bir dönem Akhisar pamuğu dünyanın en değerli pamuğuymuş. Hala olabilir. İzmir pamuğu’ olarak tanıtılıyor, İzmir halıları’ diye geçiyor Uşak halıları, Anadolu’dan gelen halılar ‘İzmir halısı’ diye biliniyor. Yazarların eserlerinde anlatılmış. İzmir pamuğu 18. Yüzyıl’da Avrupa aristokrasisinde en değerli, altından bile değerli. Kızların çeyizlerini aristokratlar İzmir pamuğu diye verirlermiş. Altın mı, pamuk mu?’ deyince, pamuk tercih edilirmiş. İngiliz tüccarlar, 18. Yüzyıl’da çocuklarını yedi yıl boyunca ticareti öğrensinler diye İzmir’e gönderiyor. 19. Yüzyıl’ın ortalarından sonra Hindistan’dan Londra’ya hat çekiliyor, pamuk borsası oluşmaya başlıyor. İzmir’den de geçiyor o hat. Bu kadar tarihi geçmiş, 8 bin yıllık tarihi geçmiş ne demek, bir anlamı olmalı. Neden bu kent 8 bin yıldır var? Neden bu kentin son 600 yılı Avrupa’yla haşır neşir, ‘Gavur İzmir’ adını almış? Bütün oryantalist ressamlar, yazarlar çizerler İzmir’e dair bir şeyler yapmış. Bunlar zenginlik işte, seni yormayacak. Oryantalist resimlerle çık. Avrupalı yazarların İzmir’le ilgili yazdıklarından birer paragraf alsan, bunların İzmirle ilgili yazdıklarından birer broşur yapsan, web sayfalarına koysan yeter. ”
Kültürpark’a “Maket İzmir” önerisi
“İzmir’den 2 bin yıl sonrasına ne kalacak?” diye soruyor Prof. Oğuz Adanır sohbetimiz sırasında. Bu sorunun yanıtı pek olumlu değil Adanır Hoca için. Bugünün gençliğine, kente gelenlere 8 bin 500 yıllık kent izmir’i anlatacak ve Kültürpark’ı yeniden ilgi odağı yapacak bir maket projesi var:
“Kültürpak’ta gerçekleşecek bir maket İzmir projesiyle iki İzmir anlatılabilir gençlere ve kenti görmeye gelenlere. Bir tanesi Antik dönemi, bir diğeri 19. Yüzyıl İzmir’ini anlatabilir. Ortada bir havuz, denizi anlatacak, iki yanında iki farklı İzmir. Çocuklar burada dolaşacak, gerçekten böyle bir kent olduğunu yaşayarak görecek.Çizgi filmleri, kitapları yapılacak buranın. Gençlere sormuşlardı Kültürpark ne olsun?’ diye. Kültürpark’tan haberi yok ki gençlerin, konsere gidiyorlarsa gidiyorlar. Onun dışında bilmiyorlar. Kuklalar, sokak sanatçıları, müzisyenler, ressamları olabilir diye düşündük orada. Böyle bir mekan turist için de önemli bir cazibe merkezi olacak gerçekleşirse.”
“Kentin merkezinde kültür sanat yok”
1979 yılında Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde, 1985 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde görev yapan Prof. Oğuz Adanır’a kentin merkezinde bulunmayan Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki sanat eğitimini, gençlerin kültürle olan ilişkisini de sorduk. Kısa bir süre önce yıkılan ve eski mezunların tepkisini çeken Güzel Sanatlar Fakültesi’nin bugün Narlıdere’deki yerinde kültürle sanatla ne kadar iç içe olduğuna ilişkin şu görüşleri paylaşıyor Prof. Adanır:
Kültürle ve sanatla içiçe olamıyorsunuz burada. Neden, çünkü kültür ve sanatın size sunulduğu mekanlar yok. Eğitimini almış olmak yetmiyor. Paris’te sokağa çıkıyorsunuz,19. Yüzyıl’da yürüyorsunuz. Bir müzeye giriyorsunuz, iki bin yıllık bir mekanda dolaşıyorsunuz. Bir operaya gidiyorsunuz, 400 yıllık bir bina çıkıyor karşınıza. Okuduğunuz okul iki yüz, ikiyüzelli yıllık bir okul. Sanatı size mekan yaşatıyor, sanatın içine giriyorsunuz daha da çok ilginizi çekiyor. Hangi alanda isterseniz, ne alanda isterseniz kitap mekan var. Bizde bu ortam biraz İstanbul’da var ama onun dışındaki kentlerde sıkıntılı. Burada çocuk nereye gidecek ya Kordon’a ya da alışveriş merkezine
Mesela burada kütüphanemiz var, öğrencilerin yüzde 10’u ya giriyor ya girmiyor. Bir de toplumun sanatla ilişkisi yok. Bizim toplumumuz dünyada en çok televizyon seyreden toplumlardan bir tanesi. Fakat kültür deyince ne olduğunu bilmiyor. Çocuk sanat alanında yetişiyor ama o sanatı uygulayabileceği değerlendireceği o sanatla ilgili mekanlar alanlar yok. Galeriler mesela. Paris’te 10 kilometrekarelik bir alan düşünün, 100 tane galeri var, 30’dan fazla sanat kitabı basan yayınevi var, müzeler var, yayınevleri var bu alanda. 100 yıllık kafeler, barlar, hep tarihi mekanlar var. Yani dolaştığınız zaman sanat ve kültürün içinde dolaşıyorsunuz.
“GSF elbette kentin merkezinde olmalı”
Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gelince, elbette kent merkezinde olması gerekir, o kesin. Ama kent merkezinde sadece fakültenin değil, kültürün ve sanatın da olması gerekir. Bir tane Güzel Sanatlar Fakültesi yapmışsınız, öğrenciler oradan çıkıp Alsancak’taki yeme içme, eğlence mekanlarına gidince daha mı iyi oluyor? Gidecek yer yoktu, ya Kordon’da ya da Alsancak’ta. Bu öğrenci kütüpheneye gidemiyorsa, kaliteli filmler izleyebileceği sinema, yeterince tiyatro yoksa fakültenin kentin merzinde olmasının ne anlamı var?
“İzmir’i herkes sever”
İzmir’in kültür ve sanat anlamında vizyonu geniş yöneticilere ihtiyacı olduğunu vurgulayan Prof. Oğuz Adanır, hert ürlü eksiğine karşın İzmir’in her dönem herkesin sevdiği bir şehir olduğunu kaydediyor. “Kentte elbette birşeyler yapılıyor ama yavaş, ‘Üç beş ay duralım, üç beş ay yapalım’ diye birşey olmaz, kültür süreklilik ister” diyor. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nin yılın 365 günü dolu geçecek etkinliklere ev sahipliği yapması gerektiğini, kenttin en az 25-30 tiyatroya ihtiyacı olduğunu söylüyor Prof. Adanır, “İzmirliler talep ederse süreç daha da hızlanabilir” diye ekliyor.
Son olarak İzmir için yıllardır kafa yoran, görüşlerini dile getiren Oğuz Hoca’ya İzmir’in ne ifade ettiğini soruyorum, şöyle yanıtlıyor:
“Çocukluğumda İzmir’den gitmek isterdim. 19 ile 30 yaş arası yaşamım Paris’te geçti. İzmir ilginç bir şehir, gidince de dönmek istiyorsun. İnanın o yıllarda çok kokan Salhane’nin kokusunu bile özlerdim. İzmir seviimeyecek bir yer değil. Tarih boyunca her gelen sevmiş, kötü diyen olmamış. Böylesine doğası, coğrafyası güzel bonkör bir başka kent yok. Biz onu daha çok sevdirecek, daha çok insanın göreceği bir kente dönüşsün istiyoruz. Yeter ki İzmir istesin, yeter ki bunu İzmirli talep etsin.”
Prof. Oğuz Adanır kimdir?
1951 İzmir doğumlu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de gördü. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrenimini Fransa’da Paris I Pantheon Sorborne Üniversitesi’nde yaptı. “Televizyonun Azgelişmiş bir Ülke Üzerindeki Etkileri” isimli doktora tez çalışmasıyla buradaki eğitimini tamamladı.
1979 yılında Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde, 1985 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde öğretim elemanı olarak çalışmaya başladı, 1988 yılında doçent, 1994 yılında profesör olarak atandı. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde Bölüm Başkanı olarak görev yaptı.
Senaryo yazarlığı ve sinema göstergebiliminin yanı sıra Türkiye’de ilk kez simülasyon kuramıyla ilgili dersler vermiş Jean Mitry, Christian Metz ve Jean Baudrillard gibi dünyaca ünlü kuramcıların Türkiye’de tanınmasına büyük katkıda bulundu.
Yazarın sinema, iletişim ve kültür konularında yayınlanmış pek çok sayıda araştırma, incelemesinin yanı sıra kitap ve çevirileri bulunuyor. Adanır, 2013 yılından bu yana www.kentyasam.com haber bilgi sitesindeki “Zihniyet” köşesinde düşünce ve deneyimlerini okurlarla paylaşıyor.
Yazar Saadet Erciyas’ın önceki “Kent-Yaşam” yazıları:
[catlist id=18 pagination=no]