Kendisini kitaba “yakın” hissedenlerin, kitap dostlarının buluşma noktası. Ünlü yazarlar İzmir’de okurlarıyla orada buluşuyor. İmza günleri geleneği orada yaşatılıyor. Yazına ilgi duyanlar için yaratıcı yazarlık atölyeleri, çocuklar için masal günleri düzenleniyor. Kuruluşundan bu yana 13 yılı geride bırakan Yakın Kitabevi, “Dünyaya bir de Yakın’dan bakın” söylemiyle yol alıyor.

Yakın Kitabevi’nin sahibi, çocukluklarından beri iki iyi dost olan Levent Salıcı ve Nusreddin Özbay ile Ankara başlayan kitapçılık serüvenlerini, İzmirli okurla kurdukları başarılı diyaloğu, İzmirli ve Ankaralı okurun farkını, Kırşehir’de yakılan kitabevinin yarattığı acıyı, yayıncılıktaki trendleri, çocuklara kitap seçmenin inceliklerini konuştuk.
Dürüstlüğün karşılığını almak

Onlar çocukluktan beri kitaba duydukları aşkla büyümüş iki iyi arkadaş. Eğitim Bayramı’nın kutlandığı Adıyaman’ın Besni ilçesinde doğup büyüyen Levent Salıcı ve Nusreddin Özbay’ın ilk, orta ve lise eğitimleri de birlikte geçmiş. İki yakın arkadaşın yüksek öğrenim nedeniyle ayırılan yolu Ankara’da, Levent Salıcı’nın yakınlarının önerisiyle çalışmaya başladığı İmge Kitabevi’nde kesişmiş.

İki arkadaş on yıl boyunca son derece sevdikleri bu işte birlikte yol almış. Levent Salıcı, “Eğer Yakın Kitabevi’nde bunca zaman ayakta kalmayı başardıysak, bizim İmge Kitabevi’nde kazandığımız deneyimin bunda katkısı çok büyüktür ” diyor. Yayınevi sahibi Refik Tabak’ın “30 yaşına kadar kendi işinizi kurmalısınız yoksa çalıştığınız yerden emekli olursunuz” sözünü hiç unutmadıklarını anlatıyor. “Eski patronumuzun verdiği cesaretle işe kalkıştık. İki konuda çok şanslıydık. Nusret ile iyi iki müttefiktik, arkamızda iyi bir isim ve güzel dostluklar biriktirmiştik. O dostluklar bizim yol almamızda her zaman destek oldu ” diye ekliyor.
Musalla vadeli çek

İzmir’e gelmeye karar verdiklerinde ellerindeki paranın şu an bulundukları Kıbrıs Şehitleri’ne çıkan ara sokaktaki dükkanı tutmaya ve rafları almaya ancak yettiğini anlatıyor Nusreddin Özbay. Anılara kısa bir yolculuk yaparken o günlerde yaşadıklarını şöyle dile getiriyor:

“Dükkanı tuttuk, rafları aldık ama raflara kitap koyacak paramız kalmadı. Vedat Gün diye bir arkadaşımız vardı, sağ olsun bize çok destek oldu. İşte o zaman gördük ki güzel dostluklar biriktirmişiz. Piyasadan ‘musalla vadeli’ bir başka deyişle ‘açık çek’ diyebiliriz ödeme koşuluyla kitaplar gelmeye başladı. Gerçekten iyi bir ismimiz vardı ve insanlar dürüst olduğumuzu biliyorlardı. Bize hiç çekinmeden kitapları gönderdiler.”

Ankara usulü bir kitabevi açtıklarını anlatan Levent Salıcı, “İzmir’in bize göre en güzel kitabeviydi. Son derece düzenli, temiz, kitapların iyi tasnif edildiği, kitapların disiplinlere göre derlendiği bir kitabevi’ derken insanların düzenli görüntüsü nedeniyle ilk zamanlar içeriye girmekte çekindiklerini gülerek anlatıyor. Salıcı, “Aslında dükkanın sokak arasında açılması bile eleştiri konusu olmuştu. Yine bir büyüğümüz bizi cesaretlendirdi. ‘İş kösede mi, köşede mi çocuklar? Siz zaten kösesiniz, yani çalışkansınız, hiç düşünmeyin, açın burayı’ dedi. Bir yıl gerçekten zorlu geçti ama İzmirli bize, biz İzmirli’ye alıştık” diye sürdürüyor sözlerini…
Ankaralı okur – İzmirli okur
Ankara’nın Türkiye’nin her yerinden gelen üniversite öğrencisini ağırlayan bir kent olduğunu anlatan Levent Salıcı, iki kentin okur profilini karşılaştırırken şunları anlatıyor:

“Öğrenciler için yapılacak şeyler bellidir. Ya tiyatroya, sinemaya ya kafeye ya da kitabevine gidecek. Çoğu öğrenci için bir kitabevi sıcak bir yuvadır. Yeni dostlar edinirsin, yazın serin kışın sıcak ortamda, para harcamadan saatlerce kitap okuyarak zaman geçirebilirsin. Ankara’da çalıştığımız kitabevi bir üniversite gibiydi. Öğrencilerin yanı sıra fakültelerden hocalar, iş sahipleri, kent yöneticilerinin en önemli uğrak yeriydi. Aynı başarıyı biz burada da yakaladık. Şimdi Yakın, İzmir’in kitap seven dostlarını ağırlıyor. Buraya gelen insanların ille de bir şeyler alması gerekmez. Müşterilerimiz gelir, bakınır, dolaşır, oturur kitap okur, çayını içer. Kendini yakın hissettiği için buraya gelmesi bizim için en önemli ayrıntı.”
Yakın Kitabevi’nin müşterileri arasında ağırlığı kadınlar oluşturuyor. Nusreddin Bey, “İzmirli okur aslında içeride zaman geçirmeyi çok sevmiyor. Ancak kendine yakın gelen bir mekandaysa kalıyor” diyor ve ekliyor:

“Bir dostumuz ‘İzmirliler bal arısı gibi, sevdikleri yere bal yaparlar ama sevmezlerse yandınız’ demişti. Gerçekten de öyle. Müşteri profilimiz çok farklı. Eğitimli, ekonomik bağımsızlığını kazanmış kadınlar ağırlıkta. Çocuk kitapları bölümümüz için gelen anne babalar, üniversite öğrencileri, belli bir yaşı geride bırakmış kişiler de çok. Çünkü bizim kitabevimizde sadece popüler kitaplar bulunmuyor. Biz kült dediğimiz, her dönem satan ama her kitabevinde bulamayacağınız eserleri de mutlaka bulunduruyoruz. Belki yıllarca rafta kalıyor o kitaplar, ama sorduğunuzda buluyorsunuz burada.”
Tarihe Saygı ödülü almak

Yakın Kitabevi, 2006 yılından bu yana yayıncılık da yapıyor. Bir kitabevinin para kazandığı, ticaret yaptığı kente borcu olduğunu söylüyor Levent Salıcı, “İlk yayınladığımız kitap İzmirli bir sanatçı olan Üner Birkan’ın ‘Dinleyici’nin Kitabı’ oldu. 50’ye yakın kitap yayımladı kitabevimiz. Bir kitabevinin bulunduğu kente kültürel yayınlar kazandırması, okurla yazarı imza gününde ya da bir söyleşi ortamında buluşturması, kent kültürüne katkı koyması borcudur” diyor. Yayınevinde basılan, Yaşar Ürük’ün kaleme aldığı “Adım Adım İzmir ve Çevresi” kitabı ise 2009 yılında İzmir Büyükşehir Beleiyesi Tarihe Saygı Yerel Koruma Dalında Katkı Ödülü almış.
Kitabevleri ve kitap yakmak
Yaşamları kitap ve kitabevi olan iki dosta kısa bir süre önce Kırşehir’de yakılan kitabevi olayını anımsatıyoruz. “Bu yüzyılda bir kitabevi ya da kitap yakmanın mantığı ne olabilir ki”* diyoruz. Önce Levent Salıcı yanıtlıyor sorumuzu:

“Toplumdaki gerginlik arttıkça içimizdeki ilkel insan ortaya çıkıyor. Oysa okuyarak kendimizi geliştirmek öylesine kolay ki. O kitabevini ya da bir kitabı yakanlar Jules Verne’in bir kitabını okusa, sadece bir kitabını, eminim yaşamlarında çok şey değişecek. Kültürle ilgili yerler her zaman hedef tahtası gösteriliyor. Okuyan insan bir kitabın neleri değiştireceğini bilir. Benim yaşamımda tanıdığım, ayakta kalmayı başarmış herkes mutlaka iyi bir kitap okurudur. Bizim de çocuklarımıza bırakabileceğimiz, her anne babanın çocuklarına bırakabileceği en önemli miras da çok okumak, çok okumak çok okumak…”
Nusreddin Özbay ise “Türkiye’nin önünde aydınlığa gidecek tek yol okumaktan geçiyor” diyor. “Köktencilik ne zaman dibe vursa maalesef kitabevi hedefler arasına giriyor. Bu acı olayda beni sevindiren gelişme ise, Türkiye’de yayıncıların bir araya gelerek yanan kitabevine destek sağlaması oldu. Kimimiz parayla, kimimiz kitapla destek olduk. Gönül bu olaylar hiç yaşanmasın istiyor” diye dile getiriyor düşüncelerini…
Çocuk kitabı mı promosyon mu?
Çocuk kitaplarındaki değişimi de konuşuyoruz Levent Salıcı ve Nusreddin Özbay ile. Yakın Kitabevi’nin bir bölümü tamamen çocuklara ayrılmış. Çocuk kitaplarında son dönemde promosyonun arttığını söylüyor Nusreddin Bey, ardından ekliyor:

“Eskiden kitap kendini sattırırdı. Büyük, çocuk kitabı fark etmiyor. Önce kitap basılır, sonra hakkında bir şeyler okurdunuz basında. Yine fısıltı gazetesi çok önemliydi. Kitap iyiyse satardı. Şimdi kitap çıkmadan basında halkla ilişkileri yapılıyor. Sonra kitap çıkıyor. Çocuk kitaplarında ise ışıltılı, renkli kitap, promosyon çok fazla. Lisanslı reklam ürünleriyle çıkıyor kimi kitaplar. Kitaba ilgiyi arttırması iyi ama içeriğe de çok dikkat etmeli anne babalar.”
Levent Salıcı ise “Ne tür kitap alırsanız alın içindeki mesaja dikkat edin lütfen” diyor. Salıcı, “Çok popüler, dönemsel kitaplara mesafeli durmalı. Hem yazar, hem yayınevinin daha önce yayımlanmış işlerine dikkat etmeli. Okuyan, sorgulayan, düşünen ve değerleri olan bireyler yetiştirmeyi hedefliyorsak, çocuğumuza seçip verdiğimiz kitabın içeriğine dikkat etmek zorundayız” görüşlerini dile getiriyor.