Bayatlı’nın ikinci eşi Payende Hanım’la evliliğinden doğan Güngör Aydemir’in çocukluğu Asklepion’da, Akropol’de, harabelerin içinde geçmiş. 1931 yılında ailenin Harputlu Mahallesi’ndeki evinde doğan Güngör Hanım, ilkokulu Zübeyde Hanım İlkokulu’nda okumuş. Daha sonra Ankara’da İsmet Paşa Kız Meslek Lisesi’ni bitirmiş ve Bergama’ya dönmüş. İki sene sonra da asker olan eşi Nurettin Bey ile evlenmiş. Güngör Hanım çocukluğunda gördüğü Asklepion’daki sütunların dikilişini unutamadığını söylüyor, şunları anlatıyor:
“Asklepion’daki sütunlar için raylar döşenmişti. Raylardan taşıdılar, onları kaldırmak mümkün değildi. İşçiler onları vagonlara koyuyorlardı. Daha çok küçük olduğum için arada beni taşların üstüne oturtuyorlardı. Ben gayet memnundum hayatımdan. Tabii üzerine oturduğumu babam görmüyordu. Çok titizdi. Kesinlikle razı olmazdı sütunların üstüne oturmama. Bir kibrit çöpüne bile razı olmazdı eserlerin üstünde. Çok iptidai şekilde yapılıyordu o zaman arkeolojik alandaki çalışmalar. Neredeyse 70 – 75 sene öncesinden bahsediyoruz tabii. Hiç unutmuyorum, Dikili’de büyük bir deprem olmuştu. Babamın yataktan fırlayıp, ‘Sütunlar ayakta kaldı mı acaba?’ dediği bugün gibi gözümün önünde. Hemen bekçi ile görüşmüş, ‘En ufak bir hasar yok’ cevabını alınca rahatlamıştı.”
Bergama’nın kültürünü kaydetmiş
Babasının Bergama’ya öğretmen olarak geldiği ilk yıl Gazipaşa İlkokulu’nda izci takımı kurduğunu söyleyen Güngör Hanım, takımın trampetle, borularla gittiği bir düğünde büyük ilgi gördüğünü anlatıyor ve “Annemle babam da bu düğünde tanışmış” diyor. Babasının sadece arkeolojik eserlerle ilgilenmediğini, Bergama’nın kültürüne de çok önem verdiğini kaydeden Güngör Aydemir, “Evimizin bir odası ileride kuracağı Etnoğrafya Müzesi için derlediği yöresel malzemelerle doluydu. Yıllar boyunca biriktirdi bu eserleri. Ölmeden birkaç sene önce, sanırım 1955 yılında bu eserler Halk Evi olarak kullanılan binada açılan Etnoğrafya Müzesi’nde sergilendi. Benim aklımda beş salon kaldı bu eserlerin sergilendiği. Yıllar sonra Arkeoloji Müzesi içindeki Osman Bayatlı Etnoğrafya Müzesi’ne gittiğimde sergilenen eserlerin çok az olduğunu gördüm ve gerçekten çok üzüldüm. Babam 40 sene boyunca Bergama’nın ayağa kalkmasına ve kültürünün kaybolmamasına emek veren insandı” diye anlatıyor. Babasının Bergama’yı anlatan son eserinin “Tahtacılar” diye bir kitap olduğunu, ancak ölümünden bir gün önce kendisine düzeltmeleri getirilen kitabın o karmaşada yok olduğunu söylüyor.
Kermeslerin renkli ortamı
Güngör Hanım, annesinin Bergama’nın köklü ailelerinden Karaosmanoğulları’nın kızı olduğunu, Osman Bey ile evlendikten sonra babasından kalan büyük bir konakta yaşamlarının sürdüğünü belirtiyor. O döneme ilişkin şu anıları paylaşıyor:
“Evimiz Harputlu Mahallesi’nde on odalı bir konaktı. Bugün çok yıpranık durumda, ama hala ayakta. Annem annesiyle yaşıyormuş. Babamla evlenince konakta yaşamaya devam etmişler. Konuk hiç eksik olmazdı evden. O yıllarda rehber filan yok. Babam kente gelen bütün büyükleri kendi karşılar, kazı alanlarını kendi gezdirip bilgi verirdi. En son hastalanana kadar bu böyle sürdü. Çok da mütevazi bir insandı. Yeni Cami’deki evkaf dükkanlarında gayet basit bir çalışma odası vardı. İki tane ağzına kadar dolu kitaplık, bir asistan masası, telefon ve notları? Fransızc’ayı iyi bilirdi. Atatürk, İnönü, valiler, yabancı heyetleri hep o gezdirirdi? Kimi zaman bu önemli insanlardan bazıları evimizde konaklardı. Yabancılar da olurdu aralarında. Bergama’da o yıllarda konaklayacak otel pek yoktu. Sonradan bir Bergama Palas yapılmıştı. Ağa kızı olan annem onun kadar eğitimli bir kadın olmamasına karşın her zaman destek olurdu çalışmalarına. Çok becerikli ve babama göre daha otoriter bir insandı. Özellikle kermes zamanı evimiz dolar taşardı. Kermeste bizde kalmaya gelen konuklardan biri de Hasan Çakı Efe’ydi. Kozaktan gelir, kermes zamanı efelere oyun öğretirdi. Ben ilkokul ikinci sınıfa gidiyordum sanırım, bana da zeybek oynamasını öğretmişti.”
Güngör Bayatlı Aydemir, Türkiye’de zeybek oynayan ilk kız öğrenci olarak kayıtlara geçmiş. Babası küçük kızının oyunlara ilgisini görünce, “Seni kermeste oynatalım, ister misin?” diye sorunca çok sevindiğini anımsıyor. Güngör Hanım, “Galiba kermesin ikinci yılıydı. Bana özel kıyafetler dikilmişti. Nasıl sevindim anlatamam, o kermeste Hasan Çakı Efe ile birlikte üç tane oyun oynadım. Arpazlı, Bengü ve Harmandalı. Bergama’da yer yerinden oynamıştı. Benim Osman Bayatlı’nın kızı olduğumu öğrenince ilgi daha da artmıştı. O zamanlar bir futbol sahası vardı, kermes zamanı etrafına çadırlar kurulur, orada yapılırdı şenlikler. Ertesi yıl biz kermeste 40 kız öğrenci zeybek oynadık. Bir sonraki yıl sayımız tam 500 kişi olmuştu. O kadar büyük çoşku vardı ki, ben de kızlara oyunları öğretir olmuştum. Artık kızlı erkekli talebeler olarak oynamaya başlamıştık” diyor.
Sandık dolusu kitaplar ve fotoğraflar
Babasının yaklaşık 40 yıl boyunca Bergama için bilgi belge biriktirdiğini anlatan Güngör Bayatlı Aydemir, ardında kalan beş sandık dolusu kitabı ve bir sandık dolusu cam negatifi belediyeye bağışladıklarını anlatıyor. “Sefa Taşkın’ın belediye başkanlığı döneminde babama ait beş sandık dolusu kitabı belediyeye bağışladık. O zaman babamın adına bir kütüphane yapılacaktı. Bir sandıkta da cam negatifler vardı. Babam fotoğrafa çok meraklıydı. Kendisine Atatürk’ten Rolleiflex marka 6 x 9 bir makine hediye gelmişti. Bir de Adenauer’ın hediyesi Leica marka fotoğraf makinesi vardı. Babam daima Atatürk’ün hediyesi makinayı kullanırdı. Basılı fotoğraflar da sandıklarda duruyordu. Onları da yılını hatırlamıyorum ama Arkeoloji Müzesi’nin müdürü çok istemişti. Satıp gelirini müzeye aktaracaklarını söylemişlerdi. Biz de verdik elbette. Ama akibeti ne oldu, inanın bilmiyoruz” diyor.
Osman Bayatlı’nın adını yaşatmak
İdealist yapısıyla Bergama’da bir çok ilke imza atan Osman Bayatlı, yakın dostu daha sonra Bodrum Müzesi’nin müdürü olacak Haluk Elbe’nin de aralarında bulunduğu arkadaşlarıyla birlikte Bergama’yı Sevenler Derneği’ni kurmuş. Kızılay Cemiyeti’nde görev almış. Müze Müdürlüğünün yanısıra Halk Evi’nde de çalışmış. Türkiye’nin hala düzenlenen ilk kermesini; Bergama Kermesi’ni dönemin İzmir Valisi Fazlı Güleç ile birlikte gerçekleştirmiş. Bergama’da yerli halkın düğünlerini evlerde değil, modern düğün salonlarında yapılmasını sağlamış. Kentte ilk izci takımını kurmuş. Bergama’nın tanıtılması için idealist yapısıyla yılmadan çalışmış.
Bugün Bergama’da bir caddeye ve bir siteye adı verilmiş olan Bayatlı’nın Halk Evi’nin karşısında da bir büstü olduğunu anlatıyor Güngör Bayatlı Aydemir. Babasının adının Bergama Belediyesi tarafından basılacak kitaplarla daha geniş kitlelere ulaşacak olmasından mutlu. Söyleşimiz biterken gönlünden geçen bir dileği paylaşmak istediğini söylüyor Aydemir. Duygularını, “Bergama’ya gittiğimde müzenin önünden her geçişimde çok duygulanıyorum. Müzenin merdivenlerinde çok koşuşturdum çocukken, anılarımız çok orada. Müzede bulunan Zeus Altarı’nın maketi babam zamanında yapılmıştı. Her geçişte ‘Keşke Arkeoloji Müzesi’ne babamın adı verilseydi’ diyorum. Her metrekaresinde büyük emeği var babamın” sözleriyle dile getiriyor.
Cumhuriyet aydını idealist bir öğretmenin kızı, gözleri parıldayarak Osman Bayatlı’yı anlatan Güngör Hanım’ın yanından ayrılırken aklıma takılan sorular benimle geliyor? Yetkililer bir vefa örneği sergileyip Bayatlı’nın adını Arkeoloji Müzesi’ne verirler mi? Müzenin içinde yer alan Etnoğrafya Bölümü, Bergama’da bulunan birbirinden güzel konaklardan birine yerleştirilip tek başına “Osman Bayatlı Etnoğrafya Müzesi” olarak ziyarete açılabilir mi?”
Sorularımın yanıtını zamana bırakıp, İzmir’in dünya mirası listesindeki iki kentinden birine verdiği emekler için bu Cumhuriyet aydınına ben de teşekkür ediyorum?
Category: Köşe yazıları