“İnandılar, döğüştüler, öldüler”…
Bu sözler Menemen’de şeriat yanlıları tarafından şehit edilen Kubilay’ın Yıldıztepe’deki anıtının üzerinde yer alıyor. Heykeltraş Ratip Aşir Acudoğu tarafından yapılan ve 1934 yılında açılan anıta doğru yol alırken yüreğimiz buruk…

Görünüşte barış içindeki ülkemiz için “inanan, döğüşen ve ölen” Menemenli Mehmetçikler’in yattığı şehitliği de selamlıyoruz içimiz kanayarak. En eskisi 1985, en yenisi 2016 yılında şehit düşmüş. 17 Aralık 2016 günü Kayseri’deki bombalı saldırıda şehit olan Piyade Er Serdar Amak’ın mezarındaki karanfiller ise henüz tazeliğini bile yitirmemiş.
Garnizon Şehitliği’ni geçip 24 yaşında gencecik bir asteğmen, henüz dört yıllık idealist bir Cumhuriyet öğretmeniyken yaşamını yitiren Kubilay’ın anıtına gelip saygılarımızı sunuyoruz.

Bu yıl 23 Aralık’ta “devrim şehidi” Kubilay’ın 86. ölüm yıldönümü. Sabah kalabalık bir törenin yapıldığı, yerel yöneticilerin halkla el ele geldiği anıta vardığımızda derin bir sessizlik hakim. Nöbetçi askerler anma günü dışında da çok sayıda kişinin anıtı ziyaret ettiğini anlatıyorlar. Birkaç asker tören sahasını temizliyor, ancak anıttaki karanfillere kimse dokunmuyor.

İçimizdeki acının, kanayan kalplerimizin simgesi karanfiller anıtın dört bir yanında. Birkaç genç geliyor biz oradayken. Anıtın etrafını dolaşıp, yazıları okuyorlar. “Bıraktıkları emanetin bekçisi olmak” kolay değil elbet. Anıtın üzerinde Kubilay’ın yanı sıra onunla aynı gün isyancılar tarafından şehit edilen genç mahalle bekçileri Hasan ve Şevki Bey’in adları da yer alıyor.
İlk kez 10-11 yaşlarında bir çocukken Menemen’de oturan ablamlarla ziyaret ettiğim anıta geldiğimizde, aradan geçen onca zaman sonrasında aynı duyguları yaşıyorum. Derin bir hüzün.
Heyecanlı, atak bir genç

Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Necdet Aysal, Enstitü’nün Atatürk Yolu Dergisi’nde yer alan “Yönetsel Alanda Değişimler ve Devrim Hareketlerine Karşı Gerici Tepkiler: Serbest Cumhuriyet Fırkası – Menemen Olayı” adlı makalesinde Kubilay’ı şöyle anlatıyor:

“Girit’ten göç eden bir ailenin çocuğu olan 1906 doğumlu Kubilay’ın asıl adı Mustafa Fehmi’dir. Terzi çıraklığı yaparken öğretmen olmayı istemiş, sınavları kazanarak 1926’da Bursa Öğretmen Okulu’ndan mezun olmuştu. Heyecanlı, atak bir genç olarak tanınmakta ve Atatürk’ün öncülük ettiği devrimlerin ateşli savunucularından birisi idi. Türk tarihinden de esinlenerek adına Kubilay’ı da eklemiş ve öylece anılmıştı.”

Devrimin ateşli savunucusu Kubilay’ın gerici Derviş Mehmet ve müritlerince katledilişinin üzerinden tam 86 yıl geçmiş. Gericilerin karanlıktaki seslerini daha sık duyduğumuz, yaşanan akıl tutulması karşısında şaşırıp kaldığımız şu günlerde Kubilay’ın ölümüne ilişkin polis belgelerine giren detayları yeniden okurken hala tüylerim ürperiyor. 86 yıl önce kendi topraklarımızda yaşanan vahşetin bugün sınırlarımızın yanıbaşında yaşanabiliyor olmasına elbette şaşırmıyorum.

Kubilay Anıtı’ndan ayrılmadan önce, Garnizon Şehitliği’nin girişteki Anı Odası’nı da ziyaret ediyoruz. Küçücük odanın girişinde sağdaki camekan Kubilay’a ayrılmış. Sol bölümdeki camekanda ise yakın zamanda şehit düşen askerlerin giysileri, künyeleri ve kişisel eşyaları yer alıyor. Neden bu kadar küçük, neden sadece bir kaç fotoğraf var, neden usulen yapılmış bir alan izlenimi veriyor? Yanıt verecek kimse yok…
Koplay Bey’in kanlı şapkası
Yıldıztepe’deki şehitlikte bulunan Anı Odası’na girerken, dört yıl önce Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi içinde yer alan Devrim Tarihi Müzesi’nde gördüklerim, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Necdet Aysal’la yaptığım söyleşi aklıma geliyor.
(Kent-Yaşam’da yayınlanan söyleşiyi bu bağlantıyı tıklayarak okuyabilirsiniz.)

Müzede Asteğmen Kubilay’a ait, Etnoğrafya Müzesi’nden 17 Eylül 1943 tarihinde gönderilen kanlı şapka da sergileniyor. Kanlı şapkanın yanında ise dönemin tarikat mensuplarınca kullanılan ahşap ve demirden, delici, kesici aletler yer alıyor. Asteğmen Kubilay’ın ölümünün keskin ağızlı, bir tarafı künt, oluklu ve yaklaşık yirmibeş santimetre uzunluğunda bir bıçak ile yapıldığı polis kayıtlarında yer alıyor. Doç. Dr. Necdet Aysal şapka için “23 Aralık 1930’da tarihinde Menemen’de yaşanan o acı olay ve şehit edilirken cami avlusunda bulunan musalla taşında başı gövdesinden ayrılırken başında bulunan şapka” bilgisini paylaşıyor.

Kubilay’ın ya da dönemin polis arşiv belgelerinde yer alan adıyla Koplay Bey’in müzede yer alan kanlı şapkası, bizim fotoğraflarında gördüğümüz tören şapkası değil. Doç. Dr. Aysal, Kubilay’ın olay yaşandığında üzerinde günlük talim elbisesi bulunduğunu anlatıyor.
Aklımda Devrim Tarihi Müzesi’nde gördüklerim, Yıldıztepe’deki küçücük Anı Odası’nda Kubilay’ı bize doğru düzgün anlatacak hiçbir objenin olmaması açıkçası hayal kırıklığı yaratıyor. Ankara’daki Devrim Tarihi Müzesi’ndeki şapkanın kötü bir fotoğrafı, Şehit Bekçi Hasan’ın bir fotoğrafı, Kubilay’ın birkaç askerlik fotoğrafı, eşi Fatma Vedide Hanım ile öğretmenlik yıllarında çekilmiş fotoğraflar küçük bir camekanın ardında sergileniyor. Kubilay’ın ne yaşamına ne ölümüne ait doğru düzgün bir belge, bir kaynak kitap, obje ya da arşivdeki polis raporları, gazete arşivleri var.

Umarım Menemen ve Yıldıztepe Şehitliği, 86 yıldır kalbimizde ve belleğimizde unutulmaz bir yere sahip Kubilay’ı daha iyi anlatacak, gerçek objelerin ve belgelerin yer aldığı küçücük bir anı odasından gerçek bir Anı Evi’ne en kısa sürede kavuşur. Köprülere, okullara, kışlalara adı verilen Kubilay’ı artık yakalara taktığımız fotoğraf karesinden çıkartmanın zamanı gelmiştir sanırım.