Manisa’nın geleneksel Manisa Mesir Macunu Festivali bu yıl 478. kez düzenlenecek. 2012 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne de kaydedilen etkinlik 24-29 Nisan 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. 29 Nisan 2017 Pazar günü Sultan Camisi kubbe ve minarelerinden 6 ton mesir macunu halka saçılacak.
Mesir macunu ilk kez, ilk kez Manisa’da bulunan Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni Sultan Süleyman’ın da annesi Hafsa Sultan’ın hastalığı için hazırlanmış. İyileşen Valide Sultan, macundan halkın da şifa görmesi için Sultan Cami’sinden halka dağıttırmış.

Uluslararası niteliğe kavuşan ve bu yıl 478. kez tekrarlanacak bu geleneksel etkinliğe katılmak isteyenler Sultan Camisi’nin bahçesinde ve çevresinde buluşacak. Caminin bahçesinde bulunan ve Celal Bayar Üniversitesi tarafından düzenlenen Manisa Tıp Tarihi Müzesi de vatandaşların uğrak yerlerinden birisi olacak kuşkusuz.
Geçenlerde İzmir Araştırmaları Derneği’nin Manisa’ya düzenlediği gezide biz de öyle yaptık. Karaköy’den girip Laleli’yi geçtik. Yakında yeni yerine taşınacak Manisa Müzesi’nin kapalı olan Etnoğrafya Müzesi’ne bir selam verip Arkeoloji Bölümü’ne uğradık. Müzenin ardından projesi Mimar Sinan tarafından çizilen Muradiye Camisi ve külliyesini dolaştık. Sultan Parkı denilen alanda halkın “Mesir Camisi” de dediği Sultan Camisi’nin bahçesindeki laleleri keyifle seyredip Hafsa Sultan Şifahanesi Tıp Tarihi Müzesi’ne yöneldik.

16. Yüzyıl’da Hafsa Sultan adına Darüş-şifa (Bimarhane) olarak yaptırılan bina, Celal Bayar Üniversitesi’nin “500 Yıllık Şifahane Tıp Tarihi Müzesi İle Hayat Buluyor” projesiyle ayağa kaldırılmış. Zafer Kalkınma Ajansı projeye 200 bin lira dolayında mali destek vermiş. Açıldığından bu yana şifalı mesir macunu karma törenlerinin yapıldığı ve bimarhane olarak kullanılan, şifa dağıtan yapı, uzun süre kullanılmamış. 2013 yılında ise gördüğü restorasyon ve düzenlemelerin ardından Tıp Tarihi Müzesi olarak kapılarını açmış. Yılda yaklaşık 50 bine yakın ziyaretçinin gezdiği, ücretsiz ziyaret edilen müzeye özellikle tıp öğrencileri sıklıkla gelir olmuş.
Bölgemizde tek örnek

Türkiye’de sağlık alanında sahip olduğumuz zengin mirasımızı gösteren müze örnekleri var. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi, Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Tarihi Müzesi, Trakya Üniversitesi Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi gibi.
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Darüşşifası Tıp Tarihi Müzesi, yanılmıyorsam alanında bölgemizdeki tek müze. Osmanlı tıp dünyasında kullanılan malzemelerin, yöntemlerin, hekimlerin uygulamalarının anlatıldığı müzenin girişinde üzerinde şifalı bitkilerin resimlerinin yer aldığı ve ne için kullanıldıklarının anlatıldığı doğaltaşlar sıralanmış. Taşlar üzerinde yazılı bilgiler doğanın her derde deva olduğunu düşündürüyor ziyaretçilere. Şifacıların bıraktığı kültürel miras sergileniyor öte yandan müzenin girişinden başlayarak.

İslam tarihinden, Osmanlı tıp tarihinden, Cumhuriyet dönemi tıp tarihinden bölümlere ilişkin bilgiler var müzede. Yedi farklı odada tıp tarihine ilişkin belgeler, tıbbi aletler-tıp el yazmaları, objeler, ilaç yapım teknikleri sergileniyor. Tedavi yöntemlerini gösteren minyatürler hayranlıkla izleniyor. Avluda ayrılan bir başka bölümde ise mesir macunu yapımı, kullanılan baharatlar, malzemeler gösteriliyor. Geleneksel tıp yöntemlerinden dağlama, göz cerrahisi, akıl ve ruh sağlığı için meşguliyet terapisi, muhabbet, ecza-deva-otacı odaları ve mesir köşesi de ilginç objeleri, cam arkasında sergilenen balmumu mankenler giysileri, ifadeleriyle gerçekten etkileyici ve bilgilendirici.

Müzede Manisa’da yaşamış Cumhuriyet döneminin önemli doktorlarından olan, Dr. Cemil Şener’in de bir balmumu heykeli ve çalışma ortamı sergileniyor. Müzede, hat sanatçısı Arkın Ongan’ın ve minyatür sanatçısı Suna Deveci’nin eserleri dönemin tıbbi uygulamalarını ayrıntılı biçimde anlatıyor. Müzeye Manisalılar’ın belge, obje bağışlarının sürdüğünü öğreniyoruz.
Celal Bayar Üniversitesi’nden görevli gençler müzeyi anlatıyor, canla başla soruları yanıtlıyor. Sıcak bir havası bulunan avluda mesir macunlu bir çay içmek için epey beklesek de, tuvaletin çok uzun zamandır onarımda olduğunu öğrenip şaşırsak da, yüzyıllardır iyilik ve şifa için yapılmış bir mekanda dinlenmek gerçekten keyif verici oluyor.
Sergilerde tıp tarihi

Manisa’daki tıp tarihi müzesini gezerken geçmiş yıllarda farklı kentlerde sürpriz biçimde karşımıza çıkan sağlık sergileri, sağlık aletlerinin sergilendiği müze bölümleri geldi aklıma. Bodrum Sualtı Müzesi’nde bir revir olarak da kullanıldığı düşünülen Yılanlı Kule’deki sergide görmüştüm ilk olarak antik dönemde kullanılan tıp aletlerini. İlaç yapımında kullanılan havanlar ve tokmaklar vitrinlerde sıralanmıştı. Doğum, yaşam, ölümle ilgili ritüellerde kullanılan objeler yer alıyordu. Sergide tıp malzemeleri dışında, kadının doğurganlığını sembolize eden figürler de bulunuyordu.

Mardin’de 15.Yüzyıl’da yapıldığı bilinen dönemin üniversitesi ünlü Kasımiye Medresesi’nde ise bizi şaşırtan bir başka sergiyle karşılaşmıştık. 2013 yılında ziyaret ettiğimiz muhteşem yapıda, medresenin avlusunda, camlı dolaplar içinde sergilenen tıp aletlerinin bugünkü aletlerle benzerliği şaşırtıcıydı. Aletlerin altındaki yazıları okuyunca, bu aletlerin dönemin mucidi, yeni ameliyat teknikleri denemiş ve geliştirmiş ve kendi döneminde 30 ciltlik bir tıp ansiklopedisi yazmış ünlü Endülüslü hekim Zehrâvî’ye ait olduğunu öğrenmiştik.
En son Bergama Müzesi’nde küçük bir bölümde görmüştük antik dönemde kullanılan az sayıda tıbbi aletleri ve adak amacıyla yapılmış organ figürinlerini. Asklepion’dan çıkan eserler bugün hala Bergama Müzesi’nde sergileniyor.
İzmir’de neden yok?

Müze demek gelenek demek, kültür, korunacak bir mirasın varlığı demek aynı zamanda. Öte yandan turizmle ilişkilendirildiğinde bir yatırım, gelir demek. Bölgemiz de, kentimiz de tıp tarihine ilişkin çok önemli bir mirası taşıyor. Bu mirası geleceğe taşıyacak en önemli kurumlar müzeler.
Tıp tarihimize ait kültürel mirasımızı sergileyen Manisa’daki güzel örneğin yanı sıra, Bodrum’dan ve hatta Mardin’den söz ettikten sonra aklıma takılan soru şu: Neden hala İzmir’de bir sağlık müzemiz yok? Zafer Kalkınma Ajansı ile Celal Bayar Üniversitesi ne kadar güzel bir işbirliği sergilemiş, şifa geleneğimizi anlatan yapıyı müzeyle geleceğe taşıyarak.

İzmir’de de bunu yapacak ne çok mekan var oysa. Çoğu kez haber yaptığımız, farkındalık oluşturmaya çalıştığımız mekanları anımsadım, sizinle de paylaşayım istedim yine.
Konak’ta, elimizden kayıp giden ve bugün tam anlamıyla “bi damlacık” kalan Damlacık semtinin yanıbaşında İzmir’in neredeyse bütün tarihi fotoğraflarında kentin tanığı olarak muhteşem mimarisiyle poz veren Memleket Hastanemiz var. Ya da diğer adıyla İzmir’in ilk Müslüman Hastanesi, Guraba-i Müslimin. Hatta ön yüzünde “Sağlık Müzesi” tabelası bile var binanın. İçinde müze olmasa da, korunabilmiş eczanesiyle 167 yıllık bina zaten doğal haliyle bile bir müze.

Yaygın bilinen adıyla Urla’daki Karantina Adası, dünyada ayakta kalmış üç karantina adasından biri. Üzerindeki Klozemen Tahaffuzhanesi binası sağlık tarihimiz için büyük bir kültürel miras. Her yıl yapılan Lozan mübadilleri anma etkinliği olmasa, gündeme bile gelmeyecek belki. Tarihi tahaffuzhane çok önemli bir mekan, ama görmek, bilgilenmek isteyen herkesin giremeyeceği, oysa dünyaya tanıtabileceğimiz bir miras.
Öte yandan, kentin merkezinde daha ortaya çıkartılmamış, sessizce gününün gelmesini bekleyen yerlerimiz var. Balçova’daki Agamemnon Kaplıcaları gibi. Dilden dile anlatılan söylenceleri bile var oysa buranın. Antik dönemde o bölgede olduğu düşünülen Asklepion’dan yıllar önce çıkartılmış, bugün British Museum’da, Louvre’da sergilenen figürinler, adak amaçlı kullanılan organ heykelcikleri var bölgedeki zenginliğin kanıtı olarak da.

“Sağlık turizmini nasıl harekete geçiririz, neler yapabiliriz?” diye kentte Sağlık Çalıştayları düzenlendiği bir dönemde, Manisa’daki müzeyi gezince aklıma gelenleri, gönlümden geçenleri sıralamak istedim. “İzmir’de dağınık halde duran tıp tarihimize ilişkin zengin bir kültürel mirasımız, görkemli bir sağlık müzesi yapabilecek hem malzeme hem bina hem de bilgi, belge, dökümanımız varken daha ne bekliyoruz?” diye sormadan edemedim…