Başkanlığını Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları, İmmuoloji, Alerji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şükran Köse?nin yapacağı kongrede enfeksiyon hastalıkları ve immünolojiye ait önemli konular, yeni gelişmeler tıbbın farklı bilim dallarından katılımcılarla tartışılacak. Türkiye?nin yanı sıra İtalya, Balkan ülkeleri ve Afrika?dan bulaşıcı hastalıklar ve enfeksiyon konularında deneyimli bilim insanlarının katılacağı kongrede AIDS?e yol açan HIV virüsünden gribe, Hepatit B?ve C?ye son gelişmeler, salgın hastalıklar ve mücede yöntemleri ele alınacak.
Bu önemli kongre öncesi 2008 yılından bu yana bulaşıcı hastalıkların önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için çalışmalar yapan Bulaşıcı Hastalıkları Önleme Derneği?nin (BUHASDER) Başkanı Prof. Dr. Şükran Köse ile söyleştik. Enfeksiyon hastalıklarını, Türkiye?de ve kentimizde salgın hastalık durumunu, el yıkamanın önemini, göç, iklim değişikliği ve enfeksiyon ilişkisini konuştuk.
Dünyada 14 milyon kişi enfeksiyondan yaşamını yitiriyor
– Dünyada nasıl bir enfeksiyon haritası var ve Türkiye bunun neresinde?
Enfeksiyon ile enfeksiyon hastalıkları arasındaki en önemli fark; mikroorganizmaların vücuda girdikten sonra hastalık belirti ve bulgularına yol açıp açmadığı. Enfeksiyon hastalıkları çok eskiden beri bilinen ve günümüzde de önemi ve uğraş alanı giderek genişleyen bakteri, virüs, mantar ve parazit adı verilen mikroorganizmalar tarafından oluşan hastalıklardır. Tüm dünyada her yıl yaklaşık 14 milyon kişi, enfeksiyon hastalıkları nedeni ile hayatını kaybediyor. Hastalıklara bağlı ölüm oranlarına bakıldığında ise kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada enfeksiyon hastalıkları yer alıyor.Kanser ise listede üçüncü sırada.
-Türkiye ve İzmir?de durum nasıl?
Türkiye’nin enfeksiyon haritası çıkarıldığında her bölgede, hastalıkların görülme sıklığında farklılık görülüyor. Hepatit B, Güneydoğu’da yüzde 9 oranında varlık gösterirken İzmir’de ise bu oran yüzde 3-4. Kan nakillerinin olduğu bölgelerde en fazla rastlanan enfeksiyon hastalığı ise Hepatit C. Keneler aracılığıyla bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ise ilk olarak Tokat’ta başlayıp daha sonra kent çevresine, Çorum, Yozgat, Samsun ve Gümüşhane’nin ilçelerine yayıldı.
– Siz derneği kuralı yaklaşık 11 yıl olmuş, bu süreçte yaşamımıza yeni giren ve toplum sağlığını etkileyen yeni hastalıklar çıktı mı?
Enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanlık alanında tanı metotlarının gelişimiyle birlikte son 10 yılda ülkemizde daha önce tespit edilememiş enfeksiyonlar saptanmaya başladı.Bunlara örnek olarak; Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Kuş gribi, Hanta virüs enfeksiyonu, Tatarcık Ateşi, Domuz Gribi, Batı Nil Ateşi ve Mers-CoV enfeksiyonları söyleyebiliriz.
-Antibiyotik konusunda yeni gelişmeler var mı?
Antibiyotiklerin insan ve hayvan sağlığında bilinçsiz ve aşırı kullanımı direncinin ortaya çıkmasını ve yayılmasını artırdı. Direncin giderek artması, sağlık hizmetleri ile ilişkili enfeksiyonlar başta olmak üzere, tedavisi zor enfeksiyonların sıklığını da arttırdı. Antibiyotik direnci hastaların yaşamını tehdit eder pozisyona gelmiş durumda.Yeni antibiyotiklerin tedavide kullanıma girmemesi nedeniyle, mevcut antibiyotiklere direnç gelişimini geciktirmek günümüzde en önemli strateji durumuna geldi. Bu noktada akılcı antibiyotik kullanımının sağlanması için yapılan halkı bilgilendirme kampanyaları büyük önem taşıyor.
-Enfeksiyon konusunda sizler sürekli el yıkamanın önemine değiniyorsunuz? Bu kadar basit bir önlemle enfeksiyonla mücadele edilebilir mi gerçekten?
Çevre ile sürekli temas halinde olan ellerimiz yoluyla taşınan bakteriler basit bir soğuk algınlığından, SARS, Hepatit A, Avian Influenza gibi öldürücü birçok hastalığın bulaşına neden olabiliyor. Özellikle sağlık personelinin elleri, mikroorganizmaların hastadan hastaya yayılmasında önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle, yetersiz el hijyeni, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde halen yaygın olarak görülen hastane enfeksiyonlarına neden olan başlıca etmenler arasında yer alıyor. Toplumda ciddi kayıplara ve tedavi maliyetine neden olan bu enfeksiyonlardan korunmaya yönelik tedbirlerin başında, yeterli el hijyeninin sağlanması geliyor.Yeterli el hijyeni aynı zamanda, besin kaynaklı hastalıkların azaltılmasında, okullarda sıklıkla görülen gastroenteritler, dışkı ile bulaşan hastalıklar, parazit ve mantarların gelişiminin önlenmesinde de basit ancak en etkili koruma yöntemi.
– Son yıllarda göç konusu tüm dünyanın gündeminde. Göç yoluyla gelen hastalıklardan en çok etkilenen ülkelerden biri de biziz.
İklim değişikliği doğal afetleri, doğal afetlerin yarattığı göçler, bunların her biri ayrı ayrı bulaşıcı hastalıkların mevsimsel dağılımını, görülme oranlarını, bulaşıcı hastalıkların görülme coğrafyasını, çeşitliliğini etkiliyor. Çok uzak bir coğrafyada görülen bir enfeksiyon bile tüm dünyada korku uyandırabilir. Göçler neden oldukları sosyal sorunlar yanında değişik hastalıklar için risk oluşturuyor. En sık görülen göç ilişkili hastalıklar enfeksiyon hastalıklarıdır. Daha önceleri sadece belirli bölgelerde görülen veya ilgili yerlerde daha sık görülen enfeksiyon hastalıklarının göç edilen bölgede de görülmesi veya insidansının artmasında veya bu hastalıkların küresel ölçekte görülmesinde göçlerin çok önemli etkisi var. Ülkemizde sorunun boyutlarını anlamak ve geleceği planlamak için konuyla ilgili daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekiyor.
– İklim değişiklikleri enfeksiyonlarda nasıl bir artışa yol açıyor?
İklim değişikliği nedeni ile grip sezonunun değiştiğini, Kırım Kongo Kanamalı Hastalığı gibi hastalıkların iklim değişikliği ile ilişkilendirildiğini gösteren çalışmalar var. Yine iklim değişikliği nedeni ile meydana gelen sel ve su baskınları gibi doğal afetler ishal, sarılık gibi hastalık salgınları için risk oluşturuyor. Doğal afetler ayrıca alt yapıya zarar vererek insanların sağlık kurumlarına erişimlerini de engelliyor. Tüm bunların yanında insanların neden olduğu savaşlar, iç çatışmalar dolayısı ile meydana gelen göçler hem mülteciler hem de göç edilen ülkenin yerel halkları için bulaşıcı hastalıklar açısından risk oluşturuyor.
HIV?de yeni olgu sayısı ülkemizde 2,5 kat arttı
– Bir de HIV ve AIDS konusu var. Bu konuda ülkemizde son durum nedir?
HIV enfeksiyonu, 1980 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)?nde ortaya çıkan ilk beş olgunun ardından hızla dünyayı kasıp kavuran bir hastalık.Salgın haline dönüşen HIV ve kazanılmış bağışıklık yetmezlik sendromu (AIDS)?nun kontrol altına alınması için yapılan çalışmalar nihayet meyvelerini vermeye başlamış durumda. 2010?dan bu yana yeni HIV infeksiyonlarının sayısında yüzde 16 ve 2005 yılında en yüksek düzeye ulaşmış olan AIDS ile ilişkili ölümlerin sayısında da günümüzde yüzde 48 azalma sağlandı.Ülkemizde ise yeni olgu sayısında 2,5 kat artış dikkat çekici. Bu sayının, gerçek olgu sayısının çok altında olduğu tahmin edilmektedir. Yeni tanılarda en yüksek oran 25-34 yaş grubunda görülüyor. 35-44 yaş grubunun giderek azaldığı, buna karşılık 20-24 yaş grubunun arttığısaptanmış durumda. Kararlılık ve uzlaşıyla birlikte hareket edildiği takdirde, ülkemizde HIV enfeksiyonunun kontrol altına alınması mümkün.
– Biraz da bu yıl 8.?si düzenlenecek BUHASDER Kongre?sinin içeriğinden söz eder misiniz?
BUHASDER 2019 kongremize tıp ve diğer alanlardan bilim adamları, kamu kurum temsilcileri ve sivil toplum örgüt temsilcileri katılıyor. ?İklim Değişikliği ve Enfeksiyonlar?, ?Afet ve Kriz Durumlarında Enfeksiyonlara Yaklaşım? ve ?Göç ve Enfeksiyon? başlıkları altında üç ayrı oturum düzenlenecek. Yurt dışından kongremize gelecek bilim insanları ülkelerindeki gelişmeleri, önleyici ve koruyucu sağlık ve eğitim hizmetlerini anlatacak.Kongrenin son günü bir de ödül törenimiz var. Bulaşıcı hastalıklar ve koruyucu hekimlik alanında yapılan çalışmaları ödüllendiren Tülay Koçoğlu Teşvik Ödülü ile bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde hizmet veren bilim insanlarına verilen Hasan Basri Karahan Hizmet Ödüllerini vereceğiz.
Category: Köşe yazıları