Sağlıklı yaşam önerileriyle tanınan, Sağlıklı Yaşıyoruz Platformu Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın’ın sosyal medyada “çocuklara kesinlikle süt içirilmemesi gerektiğine ilişkin” paylaşımı dikkatimi çekti. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Davranış Fizyolojisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın ile daha önce mikrobiyata konusunda söyleşmiştim. Bu kez buluştuğumuzda süt üzerine söyleştik.

– Soframızda önemli bir yeri olan süte ilişkin uyarınız var bir süredir. Neden süt içmememiz gerekiyor?
– Öncelikle ‘Annemizin sütü dışında süt içmeyelim’ diyorum. İneğin sütü buzağı için, keçinin sütü oğlak için, koyunun sütü kuzu için. Bizim için annemizin sütü. Süt içmeyeceğiz yani. Tüketmemiz gerekiyorsa da sütün artık fermente halini tüketeceğiz. Şunu demek istiyorum, süt ürünleri aslında fermente olsa da sorgulamamız gereken ürünler, hele bir de otoimmün bir hastalığın yani bağışıklıkla ilgili bir sorunun varsa iki kere düşünmek gerekiyor. Haşimato, tiroid hastalığı, alerji hatta şeker hastalığı gibi.
– Bu tür hastalığı olanlar nasıl etkileniyor sütten?
– Bağırsaklarımızda bizi dış etkenlerden koruyan bariyerimiz var. Bu bariyer otoimmün hastalığı olanlarda bozulmuş oluyor. Bu bariyer sayesinde biz yediğimiz içtiğimiz hiçbir şeyden etkilenmiyoruz, zarar vermiyor bize. Eğer sıkıntı varsa yediğimiz şeyler bağırsağımızın hücremizin içine sızarak bizim hasta olmamıza sebep oluyor. Otoimmün hastalığı olanlarda bu bariyer bozuluyor, yediğimiz yiyecekler bize zarar veriyor. Sütün içindeki protein olan kazein, gluten gibi tam olarak sindiremiyor, geçirgen bağırsağı olanlarda çok büyük sorun.

– Mandıra ürünü yiyeceksek keçi, koyun sütünü ve fermente olmuş, yoğurt, kefir ya da peyniri tercih etmemiz gerekiyor. Çünkü ondaki protein bize daha az zarar veriyor. Bir de sütün içinde karbonhidrat ve yağ var. Karbonhidrat laktoz dediğimiz süt şekeri aynı zamanda. Bu da inek sütünde daha fazla, küçükbaşlarda daha az. Onun için bağırsaklarımızda özel parçalayıcımızın olması gerekiyor. O bazı kişilerde eksik olabiliyor. O yüzden piyasada laktozsuz süt var, ama doğal halinden iyice uzaklaşmış oluyor işlemden geçtiği için.
– Sütün içindeki yağın etkisi de mi olumsuz?
– Onunla ilgili sıkıntı da şu: Annemizin sütü de dahil sütün kaynağındaki, sahibi kimse onun kanındaki hormonların hepsi süte de geçiyor. Eğer sütün kaynağı, buzağısını emziren bir inekse, kuzusunu emziren koyunsa onun kanındaki tüm lohusalık hormonları süte de geçiyor. Neler bunlar? Östrojen, progestoron, bebeği bütün büyüme hormonları, büyüme faktörleri de geçiyor içtiğimiz süte.
– Bu hormonların nasıl bir etkisi var?
– Aslında iki dönemde de hormonlar var sütte. Ama aynı olan hormonların gebelikteki seviyesi lohusanınkinin üç dört katı fazla. Ancak gebenin sütünde anne karnındaki bebeği büyüten özel büyüme hormonları var. Şu an bizim ülkemiz de dahil bütün dünyada piyasadaki sütlerin yüzde 75’i gebe ineklerden geliyor. Çünkü gebe inek daha çok süt veriyor, daha verimli, daha yağlı. Daha çok tercih ediliyor daha yağlı olduğu için, aldığınızda aynı anda siz yağını ayırıp tereyağı da elde edebilirsiniz. Katma değeri daha yüksek lohusa ineğinin sütüne göre. Lohusa ineğin sütü ise daha sulu.

– Nazan Hocam, süt aynı zamanda belediyelerin çocuklara kutu halinde dağıttığı, aile bütçesine de destek olan, çocukların büyümesi için faydalı olarak bilinen bir ürün. Öte yandan son dönemde ailelerde evde yoğurt yapımı yaygınlaşmaya başladı. Sizse neredeyse ‘Sütü hayatınızdan çıkartın’ diyorsunuz…
– Süt yerine sütün fermente halini içeceğiz, mümkünse keçi sütünü içeceğiz. Belediyelerin süt konusundaki kampanyaları elbette önemli ve iyi niyetli bir çaba. Benim önerim inek sütü yerine keçi sütü dağıtabilirler çocuklara. Bunu yapamıyorlarsa içinde gerçekten bakteri olan, loğusa inek sütünden yapılmış ayran dağıtabilirler. Piyasada satılan ayranlarda bakteri bulmak mümkün değil. Ya da kefir dağıtabilirler çocuklara. Bunu kooperatiflerle yapabilirler, en azından çocuklara verilecek sütler için.

– Erken ergenlik nasıl bir soruna yol açıyor insan yaşantısında?
Erken ergenliğe girmesin çocuk, erken ergen olursa erken yaşlanacak çünkü. Vücudun büyüme süreci daha çabuk olgunlaşıyor daha çabuk yaşlanıyoruz diyebiliriz. Bu çocukluk boyutu. Onun dışında, bu sadece büyümeyi etkileyen kısım. Ondan önce söz ettiğim bağırsaklardaki bariyer fonksiyonlarını bozuyor. Bugün artık erişkinde gördüğümüz tüm hastalıkların hepsini çocuklarda görüyoruz. Süt, bariyeri bozan şeylerden bir tanesi.
– Biz büyürken sütün kemik ve diş sağlığımıza faydalı olacağı görüşüyle büyüdük, içtik ve hala da içiyoruz…

– İçtiğimiz sütün gebe mi lohusa hayvandan mı olduğunu bilmemiz mümkün değil? Bu konuda sıradan tüketici ne yapabilir ki? Kutularda da bu bilgi yazmıyor.
– Bunu bilmek bir tüketici olarak benim hakkım. Ancak bu dünyada da yeni bir gelişme. Şişenin üzerinde ne sütü olduğunun yazması önemli, artık hepimiz etiketleri okumaya başladık çünkü. Bunu kooperatifler yapabilir, tüketiciler bilgilendikçe tercihleri de değişecektir.
– İzmir’de yedi yıldır Süt Kuzusu Projesi’yle çocuklara süt dağıtılıyor. 1-5 yaş grubunda 155 bin çocuk bu projeden yararlanıyor. Belediyelere bir öneriniz var mı bu yeni bilgiler doğrultusunda?
– Ben öncelikle çocuklara sütün, özellikle gebe inek sütünün kesinlikle içirilmemesi gerektiğini söylüyorum. Eğer verilecekse de en azından çocuklara koyun ya da keçi sütü içirilsin. Bunlardan yapılan fermente ürünler verilsin. Belediyeler de inek sütü yerine keçi-koyun sütü ya da kefir dağıtabilirler çocuklara. Tabii içinde bakteri olan kefir, bakteri olan yoğurttan söz ediyorum.
Category: Köşe yazıları